DERİN
OLAYLAR Mustafa Elveren - Emekli Öğrt. Diyarbakır’da meydana gelen bombalama olayını, “Holding Medyası”nın tanınmış birçok yazarları ile bazı arkadaşlarımız görüşlerini başta İNTERNET Siteleri olmak üzere, çeşitli basın-yayın araçlarında yazdılar. Ben de bu yazarlardan etkilenerek, olayı bir de kendi penceremden yorumlayıp, bu konudaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçmişte meydana gelen patlamaları ve cinayetleri dikkatlice irdelersek, bazı analizleri yapmak mümkündür. Sadece 1990’lı yıllarında meydana gelen birkaç tane olayın sonuçlarına baktığımızda, son bombalama olayları hakkında bize önemli ip uçları vermektedir. Bu olaylardan hatırladığım kadarıyla birkaç tanesini aşağıya aktarıyorum. Şöyleki; Ağar-Çiller-Güreş-Demirel yönetimi zamanında meydana gelen binlerce faili meçhul cinayetlerin işlenmesi ve Kürt köylerinin yakılması, ("Derin devlet" tarafından SUSURLUK ve benzeri Örgütler hala kullanılmaktadır). ABD desteğini arkasına alan bazı güçler tarafından Bülent Ecevit'in başbakanı olduğu koalisyonunun bir gecede yıkılması, Ecevit'in Kürtlüğünü hatırlaması, şaibeli ölümü ve özel kasasında çıkan Maraş'taki Alevi katliamı ile ilgili gizli MİT belgesinin açığa çıkması, Bu ve benzeri olaylar Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKPARTİ'yi) iktidara taşımıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimi bahanesiyle Laiklik, türban, bölücülük gibi yapay sorunlar yaratarak, bu kavramlar üzerinde siyaset yapmaya çalışan ırkçıların, milliyetçilerin ve sahte kemalistlerin organize ettiği "Cumhuriyet Mitingleri"nin yapılması, Yine aynı bahanelerle Genel Kurmay Başkanlığınca hükümete "E-Muhtıra" verilmesi ve "Ne mutlu Türküm diyene" demeyenlerin "vatan haini" olarak ilan edilmesi, Hak ve özgürlüklerini kullanmak için demokrasi mücadelesini veren aydın ve bilim insanlarımızın Resmi ideoloji tarafından "bölücü", "vatan haini", "şeriatçı" olarak görülmesi, Gibi Olaylar ise, 22 Temmuz 2007 seçimleriyle AKP'nin iktidarını pekiştirmiştir. Diğer taraftan AKPARTİ İktidarı süresince meydana gelen derin olaylardan birkaç tanesini sonuçlarıyla birlikte kısaca özetlemek istiyorum; Şemdinli olayının tetikçileri "İyi çocukların" serbest bırakılması, davaya bakan savcının görevden alınması ve mahkeme üyelerinin görev yerlerinin değiştirilmek suretiyle, olayların arkasındaki esas gizli güç veya güçler göz ardı edilmiştir. Ankara'nın Anafartalar Caddesi'nde bulunan otobüs durağında meydana gelen bombalı olay ve Kurtuluş'ta bomba yüklü bir aracın tetikçileri olduğu iddia edilen kişilerin haricinde, arkasındaki asıl derin güce ulaşılamamıştır ya da ulaşılması istenmemiştir. Eski Jitem elemanlarının tekrar göreve çağrılıp eğitime alındığı Diyarbakır'da 12 Eylül 2006 yılında meydana gelen ve 7'si çocuk on kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalama olayının yapılması ve bu vahşetin de arkasındaki derin güçler ortaya çıkarılmamıştır. Ne yazik ki, bir hafta önce çoğunluğu üniversite öğrencisi adayı olan 5 kişinin ölümü ile sonuçlanan Diyarbakır'daki bombalama olayı da örgütün üstlenmesiyle birlikte yeni bir boyut kazanmıştır. Çünkü, PKK; “Merkezi bir talimatlarının olmadığını, kontrolleri dışındaki yerel birimler tarafından askeri hedeflere yönelik olarak gerçekleştirildiği” türden bir açıklama yaparak olayı üslenmesi ise, üzerinde önemle düşünülmesi gerekir. Eğer bir ülkede derin devlet varsa, o ülkede derin örgütlerin olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bunun için, gerek PKK'den devlete teslim olan itirafçıların ve gerekse devlet tarafından PKK'ye katılan, ancak sonradan örgüte iltihak eden itirafçıların söylediklerini karşılaştırmak yeterli bir kanıt olacağını düşünüyorum. PKK Lideri'nin de söylediği gibi, "Ortadoğu'da herkes kendi PKK'sini yaratmak istiyor" tespiti de çok yerinde ve doğru bir tespittir. Bu gerçeği dikkate almak durumundayız. Yoksa bu vahşetlerin ardı arkası kesilmeyecek, Irak'ın durumuna düşmekten kurtulamayız. İşte bölünme tehlikesi de buradan başlar. Olayları biraz daha analiz etmemiz gerekirse, başta ABD olmak üzere, Dünya'nın bir çok ülkesinde sağcı, solcu, ulusalcı, ırkçı, etnik ve dinci gibi örgütlenmelerin istihbarat amaçlı kurulduğunu, yaşadığımız deneylerden artık biliyoruz. Bunların dışında ayrıca, mevcut örgütlemelerin içine kendi tetikçilerini ve ajanlarını büyük paralar karşılığında yerleştirdiklerini söylemek de mümkündür. Özgür Politika Yazarlarından Sayın Günay Aslan’ın Diyarbakır’daki bombalama olayıyla ilgili olarak yaptığı şu yorum kayda değerdir. “Kirli savaşla alakası olmayan, hatta o savaşın mağduru durumundaki insanların zarar görmesine yol açan eylemler bu güne kadar haklı kavgayı haksız konuma düşürmekten ; Kürtlerin meşru mücadelesini gölgelemekten başka bir sonuç vermedi” (08.01.2008 / aktüelbakis.com). Yerinde ve haklı bir tepki olduğunu düşünüyorum. Bu güne kadar geçmiş olaylardan dersler çıkarılmadığı ya da çıkarılmak istenmediği için “Kirli Savaş”ın bir parçası olan Diyarbakır’daki bombalama olayı ve benzeri saldırıların bir daha yapılmaması için “BASKIN” demokratik tepkiler önemlidir. Şemdinli olayları, Danıştay saldırısı ve diğer bombalama eylemini gerçekleştiren tetikçilerin arkasındaki gizli güçler açığa çıkarılamamıştır. Aslında bu güne kadar Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim alanlarında meydana gelen olayların hangisinin Devlet içindeki derin odakların yaptığını, hangisinin örgüt tarafından yapıldığını halk da, örgüt de , devlet de biliyor. Fakat ne hikmetse, tüm olayları bir örgütün üstüne yıkarak çözümsüzlüğünü daha da derinleştirmişlerdir. “Kürt siyaseti karşı karşıya kaldığı tasfiye konseptini devletin onu çekmek istediği zeminde mücadele ederek boşa çıkaramaz. (Günay Aslan – aktüelbakis.com)”. Bence de bu tür olaylar PKK’nin tasfiyesi için çok büyük koz olarak kullanılacaktır. Bununla birlikte birçok Kürt örgütlerinin de tafsiye edilmesi için zemin hazırlanacaktır. Çünkü, hem basın-yayın alanında ve hem de siyasal alanda Kürtlerin çok önemli kazanımlar elde ettiklerini, yaşanan bir gerçektir. İşte, sistemin de en çok korktuğu bu "siyasallaşma"ydı. Her ne sebeple olursa olsun, Diyarbakır olayı ve bundan sonraki benzer olayların meydana gelmesi söz konusu "siyasallaşma"yı önlemeye çalışan güçlere hizmet edeceğini söylemek abartılı olmaz. Kürt sorununun şiddetten arındırarak demokratik siyasal çözümü şarttır. Sorunu TBMM'de çözmek için tüm demokrasi güçlerinin gayret göstermesi gereklidir. Yoksa, bu sorunu Devlet'in çözemeyeceği çok açıktır. Kürt sorunu çözülmedikçe başta aleviler ve diğer inanç grupları ile azınlıklar gibi hiç bir sorunun çözülmesi mümkün değildir. Tekrar ediyorum, Devlet'ten çözümü beklemek hayal olur. Çözümü demokrasi güçleri üretmelidir ve acilen uygulamaya geçilmelidir. Bu taşın altına hepimiz gücümüz oranında elimizi koymalıyız. Aksi takdirde, kan ve göz yaşı akmaya devam edecektir. Çeşitli internet sitelerinde ve ayrıca Gomanweb’te de yazıları yayınlanan Sevgili Nil Demirkazık bu konuları çok sıkça dile getirdiği için, O’nu zindana atarak cevap verdiler. İşte bu vahşetin esas sebebi bu kör zihniyettir. Dağlıca’da ölen asker ile Kandil’de ölen gençlerin ateşi hepimizi yakmadan, çok acil olarak demokratik çözümlerin uygulanması için hep birlikte gayret göstermeliyiz. Ve bu taşın altına elimizi koymalıyız. Çok geç kalırsak, yarın onarılması mümkün olmayan olayları yaşamaktan kurtulamayız. 10.01.2008 / www.gomanweb.com E-POSTA: elverenmustafa@hotmail.com
|