ALEVİLİKTE  EŞİTÇİ İNANCIN KÖKENİ

SEYFİ  MUXÛNDÎ

Dinin geleneklerini yaratan toplumlardır, daha doğrusu halk kesimidir. Dinlerin kuralsal işlev haline getiren ise dönemin üst yönetim birimidir. Bu aşamada din iki başlı olarak şekillenir. Toplum şekillendirmesi ve din liderlerinin şekillendirmesi. Burada toplumun istekleri genellikle giz olarak kalırken Din yöneticilerinin etki ve istemleri ise  dini yasallaşmalara direk girer. Din önderleri din alimleri, yani teorisiyenleri dine şekil verirler. Toplum ise isteklerini en çok da hayallerini ve gelecekteki beklentilerini mitolojik olarak dinin vaadleri arasına yerleştirirler. Kısacası efsane yaratıcıları din önderleri değil beklentiler içindeki halk tabakasıdır. Üst yönetimin görevlileri ise bu efsaneleri onu din doğrultusunda şekle sokmak ve inancın paralelinde  uyarlamaktır. Bu iki kesim arasındaki ilişkiler zaman zaman çatışmalara da yol açar. Bu çelişki ve çatışmalar sonucu merkezi din yönetimine karşı aynı din çatısı altında ya yeni bir din veya yeni bir mezhepler oluşumuna yol açar. Zayıf kalan merkez dışı dinler ve mezhepler ya teslim olur yada tamamen kopup yeni bir din haline gelir. Kimi zaman da eski dinlerinde tamamen kopmadıkları için gelenek ve inançlarını kendileri ile birlikte yeni dine transfer ederler.

Toplum, açlık ve sıkıntılar nedeni ile eşit hakların yaratılması için mücadelede yıldıkları zaman veya öndersiz kaldıkları zaman dağların doruğunda bir kurtarıcı bekler,  bunu da genellikle kendisi yaratmıştır. Yada o kurtarıcının her zaman kendi içlerinde yaşıyormuş gibi inanır. Alevilerin bu mistik lideri genellikle Hızır olmuştur. Bu nedenle dolayı çelişkiler ve mistik inanç da iki başlı olmuştur. Mesela  merkezi Hıristiyanlık ve Merkezi Sünni İslamlık inancına göre insaların eşitliği ölümden sonra öteki dünyada olacaktır. “Bu dünyada her şey tanrı için” inancını ön plana getirip, toplumu kaderci, şükürcü ve teslimiyetçi anlayışa çekmiştir. Ezilen horlanan mezhepler ve dinler ise “Her şey insan için” deyip bu ikinci düşüncenin etrafında inançlarını şekillendirmişlerdir. Aleviliğin kıblesinin insan olma temelinde bu anlayış yatar. İşte bizim konumuz da bu noktada başlar.

Alevilikteki eşitçilik inancıda bu temel üzerinde şekillenmiştir. Bu konuya geçmeden önce bu aşamayı hazırlayan daha önceki inançların özelliği üzerinde duralım. Çünkü Alevilik binlerce yılın alt tabakadaki toplumcu inancın bir nevi indeksi yada mozaikler bütünü diyebiliriz. Zaten Zerdüştlükten tutun da Şamanizm’e ve Hıristiyanlara kadar herkesin “Alevilik bizim alt inancımızdır.” Demelerinin sebebi de buradan gelir. Kısacası Alevilik diğer inançları etkileyerek ve onlardan etkilenerek son şeklini almıştır.

ALEVİLİKTEKİ EŞİTLİĞİN TEMELİ:

Din egemen sınıfların denetimine girmediği sürece ilerici ve toplumsal yaşamın geleneklerine cevap verir. Ne zamanki devlet yönetimindeki mutlu azınlığın resmi inancı olursa o zaman yozlaşma başlar. İşte Aleviliği günümüze kadar toplumsal inanca ve eşitçi paylaşımcı yapan, hatta Alevi olmayan çağdaş kesimler tarafında da sempati ile bakılmasının temelinde Tarihler boyunca iktidar olmamaları yada iktidarlarının çok kısa sürmeleridir. Kırsala çekilmiş oradaki köylülük kesimi, inançlarını doğa yasaları ile birleştirip yapılandırmışlardır. Zamanla aynı kaderi paylaşan dinler ve mezheplerle birleşip bugünkü özelliğine ulaşmıştır.

Diğer dinlerin zamanla yozlaşıp bozulması ve aradığını bulamayan toplum ve bireyler yeni arayışlara girerler. Bu arayışlardan biri de efsaneler yaratmaktır. Bazı önderlerin mücadelelerinin hüsranla son bulması ile ya o kişi yada daha önceki efsaneleri yeni aktörlere mal edip hayal ettikleri yaşamı efsaneleştirirler. İşte bu noktada Alevi toplumu da kendisi için bazı efsaneleri yaratmış, yada başka dinlerden transfer etmiştir. Özlem duyduğu ve yaşamak istediği eşitçi ilkeler ve efsaneler peşinde gitmiş. Zamanla inancın ibadet ayini haline gelmiş. Muhabbetlerde insani kamili oluşturmanın aracı olmuştur.

Mansur Hallac, Cüneyiddi Bağdadi, Ebul Vefa(Tac-ül Arifin), Muhiddin-Arabi, Seyit Nesimi, Babek, Şeh Bedrettin, Hacı Bektaş, Pir Sultan….ve daha bir çokları bu oluşumun önemli katkıcıları olmuştur. Yukarda saydığımız bu kişilerin bazıları da Sünni kökenli veya gayri Müslim olmalarına rağmen Bugün Alevi inancının temel taşları ve evliyaları olmuşlardır.

Efsaneler ise yukarıdaki şahsiyetlerden çok daha eskidir. Gerek yaradılış, gerek Kırklar, gerek bitmeyen sofra çok daha eski toplumsal Mitlerde rastlamaktayız. En yaygın olan kırklar cemi üzerinde durmak isterim. Adeta Aleviler için bir temel inanç olmuş. Onun uğruna ibadetler ve ayinler dahi düzenlenmektedir. Cemler bile bu efsanenin anlatımı ile başlar.

KIRKLAR:

Kırklar efsanesi hemen herkesçe bilinen bir efsanedir. Efsaneyi anlatmaya gerek yok. Ancak efsanedeki bazı uygulamalar inancın yapısı açıcında çok önemlidir. Yolda bir dergâha rastlar. Merak edip gidip kapısını çalar. İçerdeki ses; "Kimsiniz?" der. Muhammet ise; ‘Ben Ahir zamanı peygamberim içeriye girmek istiyorum’ der. Kapı açılmadan içerden gelen ses; "Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz" der. Hz. Muhammet kapıdan ayrılıp yürümeye başlayınca Cebrail tekrar gönderir. Muhammet yine kapıyı çalar: İçerden yine; "Kimsiniz" diye sorulur. Bu kez Hz. Muhammet; ‘Ben Muhammed’im’ der. İçerdekiler. ‘Bizim aramıza Muhammed’de sığmaz’ derler. Üçüncüsünde Cebrail’in uyarısı ile ‘El-Fakir, El-Fukara’ olduğunu söyler ve içeri alınır.  Burada anlatılmak istenen: Allah bütün kulları eşit yaratmıştır. Kişilerin makam(Peygamber), unvanlarının(Muhammed) olması ile eve (hak divanına veya hakla bütünleşmeye) giremezler. Kişi ne olursa olsun Ceme eşit bir mertebe ile girer. İtibarı da eşit olarak görür.  Yoksa burada yapmak istenen Muhammed gibi bir şahsiyeti küçümsemek  değil bilakis peygamberi ve yaratıcının adaletini onurlandırmaktır.

 “İçeri giren Muhammed içerde 17 kadın 22 erkek olduğunu görür. (Kimi anlatımlarda da bu 20 kadın 19 erkek) Ali’nin baş köşede pir döşeğine oturduğunu Fatma’nın da hizmette bulunduğunu görür. Bütün erkeklerin simasının  Ali’ye, bütün kadınların da Fatma’ya benzediğini görür. ‘Siz kimlersiniz.’ der. ‘Biz Kırklarız’ derler. ‘Neden 39 kişi olduğunuz halde, sizlere Kırklar diyorlar.’  ‘Selman Parstadır’ derler. ‘Peki nasıl aranızda oluyor.’ İçlerinde birinin parmağını keserler. Diğer otuz sekizinde de kan akar. Bir damla kan da pencerenin kenarından içeri meydana damlar. ‘O da aramızdadır.’ derler. Daha sonra Selman’ın getirdiği Hengür( Üzüm tanesi) kırk kişiye pay edilmek istenir. Cebrail’in yardımı ile üzüm kırk bardaklık suya sıkılır. Kırklara paylaştırılır, bir semah tutulur ki Muhammed’in sarığı ( veya kuşağı) kırk parçaya bölünüp kemerbest (bel kuşağı) yapılır. Hak ile hak olunur.” İşte Alevilik temel felsefesini işte bu noktada ortaya koyar. Alevilikte insan merkez olduğunu bu noktada ortaya koyar. Bütün üyelerin Ali ile Fatma’ya benzemesi, (ki Ali ile Fatma penci alanın üyeleridir ve ilk yaratılanlar arasındadır.) bütün insanların eşit olduğunu ve eşit nazardan bakılması gerektiğini vurgulamaktadır. Kuran-ı Kerim’de (insan suresi) Allah evreni ve bütün canlıları ve insanı yarattı. Cümle yarattıklarını İnsana secde etmeye çağırdı. Azazil secde etmedi ve kafirden oldu(Bakara suresi 39. Ayet). Yada ‘Allah ademi en güzel şekilde yarattı veya özel bir çamurdan yarattı. Ruhundan ona ruh üfledi gibi ayetlerden dolayı İnsan sevgisi insanı ibadetim merkezine koymak Alevi temel inancı oldu. Bütün insanlar eşit yaratılıştır. Aynı gözle bakmak(nazar etmek) görmek gerektiğini inancı bu temele dayanmaktadır. ‘Göster cemalini gül yüzlüm.’ (Kul Himmet) dizelerinde vurgulanmak istenen de budur.

Selman’ın bir damla kan ile aralarına katılma inancı ise “Dost ne kadar uzakta olsa da, gönül yakındır inancı ile dostun yardımına acısına ortak olmayı bilmeli ve dostundan haberdar olmalı. İyi günde de kötü günde de yanında olmasını bilmelidir.” Bir damla kanın uzaktan gelip aramıza katılması iyi günde, kökü günde, acıda sevinçte, acıda, tatlıda.. dostumuzun yanında olması gerektiğinin dersini vermektedir.

Dostun dostunun yarasını kanını paylaşması, bir nur’dur(ışıktır) Kırklar ceminin değişik versiyonlarından birinden: “Bu kan yeşil bir ışıkla birlikte pencereden gelir.” der. Eski Cem odalarının pencereleri damın tepesinde  ve odanın ortasında idi. Işık odayı bu noktada  içeri girip aydınlatırdı. Işığın kutsallığı (ışık, şah-za—roh-rah-zat..anlamları ile tanımlanmıştır.) kanın kırmızılığı, ve ateşin=nar’ın0 kan ismi alması ateş kültünü de kutsallaştırmıştır. Bir bedende yayılan nar (ateş-kan- har-ışık) diğer 39 kişiden görülmesi, Selman gibi uzak da olsa yansıması, Özün birliğini anlatır.

Alevileri asıl çağdaş düşünceye rahat geçiş yapan ve çağdaş felsefeye kaydıran fikirlerden biri de bir üzüm tanesinin kırk kişiye eşit paylaşımıdır. Bir çok dinde bu öteki dünyanın veli nimeti olarak sunmasına rağmen Alevi inancında bu dünyanın veli nimeti olarak yaşatılmıştır. Aleviliği çağdaşlığa taşıyan ilkeyi de burada aramak gerekir.

Hz Muhammed’e kılavuzluk eden ve rehberlik eden Cebrail’dir. Cebrail’in anlamı akıl demektir. Burada şu çıkıyor. İnsan oğlu kendi Cebrail’ini kendisi yaratır. İnsan oğlu binlerce yıldan beri sömürücü sınıflara karşı kurtulmak için kurtulma hayali ile yaşamıştır. Zaman zaman hayata geçirme eylemlerinde bulunsa da çoğunda mitolojilere yada Hızır’ın yardımına havale etmiştir. Bu temelde de insan ve insan cemali, insan sevgisi, insan hakkı Alevilerde temel taş olmuştur. Bu arayışları bazen Babek ve Şeyh Bedrettin gibi “Yardan gayrı her şey ortak” ilkelerini savunanların yanında yer almış ve onları kutsallaştırmıştır. Yada Din dil Millet farkı gözetmeden Türk, Kürt, Acem, Müslüman, Hıristiyan …. Etrafına toplayan  Baba İlyas ve Baba İshak gibi çağlarının ilerici eşitçilerin etrafına toplanmışlardır. Hz Hüseyin, Eba Müslüm, Mansur Hallac, Cüneyiddi Bağdadi, Ebul Vefa(Tac-ül Arifin), Muhiddin-Arabi, Seyit Nesimi, Babek, Şeh Bedrettin, Hacı Bektaş, Pir Sultan….Atatürk….Deniz Gezmiş…Sosyalizm…. Zincirinin  halkalarını birbirine bağlayan gününe göre ilerici çağdaş olmaları yada ilerici görmeleridir. Örnek olarak günümüzün Orta yaş üstü Aleviler Çağdaşlığa Atatürk’ü  görürken; Orta yaş altı kişiler Sosyalizmi esas almakta; daha genç kuşak daha farklı görüşlere yönelmektedirler. Bu tarihten gelen bir birikimin eseridir.

Aleviliğin Batini felsefesinde Miraç bugün gerek kitaplarda, gerek sitelerden anlatıldığı gibi. “Muhammed’in yedi kat göğe çıkıp arada bir perde ile doksan bin kelam görüşmesi” değildir. Bu anlayış Alevi inancına ve tanrı Mistizmine terstir. Böyle inanırsanız. Tanrıya gökte yukarda bir kral gibi makam tahsis edersiniz ki. “Her yerde Hazır nazır” inancına ters düşer. Peki nedir doğrusu. Muhammed gittiği yedi katlı yer ise Alinin kalbidir. Tanrı makamı insan kalbidir. “Ne yerde ne gökte” kelimesinin anlamı budur. Urba Ten, et, kemik, sinir, damar ve kan’dan geçip kalbe varıp doksan bin kelam burada konuşulmuştur.  İnsanın kutsal varlık gerçeği de buradan gelir.

Alevilikte Musahiplikte (Me-sahib) dört cana bir kuşak bağlanır. Dördü her türlü iyi ve kötü günde dayanışma içinde olacağının beyanıdır bu. Muhammed’in sarığı (veya kuşağı) cemde kırk pareye bölünür ve kırkına pay edilir.  Yani cümle aleme. Yani, Alevilikte cümle alem bir olsun diye. Pir Sultan’ın “Bir olalım, diri olalım,  iri olalım.” Şiar bu inançtan kaynaklanıp gelir. “Kamu alem birdir bize” aynı kavram ve inancın devamıdır.

Ezilen, horlanan, yok sayılan her toplum ve kişiye destek olmak Aleviliktir.

    SEYFİ  MUXÛNDÎ

 

25.02.2008 / Gomanweb