BAĞIN ILICALARI
Hıdır Dulkadir
Yüksek kayalığın üstünde, dar vadinin arasında göklerin son ucuna ve gece yarısı masmavi dolana dolana akan Peri Çayı sularında balkıyan ay’a baktım. Çayın iki yanında yem yeşil dağlar, kayalıklarda meliyen Geyikler yavruları ile zıplayıp duruyorlardı. Peri çayı
şabahları tertemiz masmaviydi. Kocaman kocaman balıklar mavi suda kıvrılıp duruyordu. Bazen derine bazen kıyıya vuruyorlardı. Sırt üstü döndüklerinde bayaz pulların rengi, kalkerli bayaz kayalıklara benziyordu. Ilıcaların işletmeciliğini üslenen Seydi Ananın tatlı gülümşeyişi ve hüzünlü yüzünde acı, çok acılı çizgiler vardı.
Bir volkandı Seydi Ana.
İki ılıca yüz metre ara ile yanyanadır. Bu iki ılıcanın sıcak su kaynağı belli değil. Peri çayının kıyısında kayalıkta bir ılıca daha varki görmeye değer. Havuza taş merdivenlerden aşağı indim. Ilıca Kayanın tam ortasına kocaman leğen şeklinde oyulmuş tazikli ılık
su kayalığın ortasından havuza akıyor. Havuzların üçüde fazla derin değildi. Oturdunmu, su omuzlarına kadar yükselir. Kayada akan su ılıcaya ılıcadan Peri Çayına akıyor. En sondaki havuzdan Bağın kalesi karşımda dimdik duruyordu. Dili olsada anlatsa geçmişini. Buralar kaç medeniyete başik olmuş
diye düşündüm. Kaleye bakan kayalıktan aşağı indim. Sıcak Peri Çayının kumlarına ayak bastım. Kıyıda yürüdüm. Amacım Kalenin doruğuna ulaşmaktı. Tarihçi Ali Kaya’nın bahsettiği mağaraya gitmekti. Yolda yürüyen başka bir adamla karşılaştım.
Zirki aşiretinden olduğunu söyledi. ‘‘Doruğa ulaşmak zor. Yılanlar, Çıyanlar, Boynuzlu Ejderha var.’’ dedi.
Korktum zirveye gitmedim. Yerle bir olmuş Bağın Köyünün içinde geçtim. Pepug ötüyordu harab olmuş köyde. Köyün ortasından geçip çeşmenin başına oturdum. Süslü renkli bir kuş burnumun ucunda uçup gitti. Çok yukarlarda dağlara türkü söyliyen çobanın sesi yanıktı. Ses kulaklarımı tırmıkladı. Tarihin derinliklerine gidip geldim. Buz gibi su borudan akıyordu.
Çeşmenin sağında kavak ağaçları vardı. Su boşa akmasın sahipsiz kavaklar kurumasın diye eski bir arktan suyu kavakların köküne akıttırdım.
Mezar taşına benziyen 40x60 eninde/boyunda beyaz bir sal/yassı taş buldum. Geçmiş tarihin tek belgesi/tanığıydı. Üstündeki resimler dikkatimi çekti. Şöyleki: Sal’ın dört köşesinde birer haç
işareti vardı. Tam ortasındaki haç işereti ise diğer işaretlerden daha büyüktü. Bu güne kadar silinmiyen kırılmıyan salı kaldırıp gelecek tarihede şahitlik etsin diye, bir kenara bıraktım. Olur ya okuyucularımdan biri bir gün çeşmenin başına giderse, tarihe tanıklık eden güzel salı benim gibi koruma altına alsınlar, istiyorum.
Temmuz 2004 Bağın / Mazgirt
Hıdır Dulkadir
HIDIR DULKADİR'İN TÜM YAZILARINA BU LİNKTEN ULAŞABİLİRSİNİZ >
03.10.2009 / Gomanweb |