Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

TÜRKİYE’DE YAŞANAN ÇELİŞKİLER

 

Mustafa Elveren-Em.öğrt.

 

“İnandığı gibi yaşamak, yaşadığı gibi inanmak” ya da “göründüğün gibi olmak, olduğun gibi görünmek”. Bu söylemleri anlamlı ve doğru buluyorum. Bunun tersi yapıldığı sürece, yaşamımız hep çelişkilerle geçer. Çelişki; “bir şeyin doğru kabul edildiği halde yanlış olduğunun ispatlanması sonucu ortaya çıkan durum” (itusözlük). Kısacası tutarsızlıktır.

 

Hükümet, önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, şimdi de “Milli Birlik Açılımı” olarak isimlendirdiği çok çelişkili bir şekilde bizi aldatmaktadır.

 

Başbakan Sayın Erdoğan’ın birçok konuda söylemleri ile uygulamaları arasında sıkça çelişki yaşadığına tanık olmaktayız. Sadece Başbakan mı? Hukuk, sağlık ve Basın-yayın kuruluşları ile Devlet’in birçok kurumlarında da sıkça çelişkiler yaşanmaktadır. İşte son günlerde ülkemizde yaşanan bazı çelişkiler;

 

Türkiye Başbakanı’nın bir taraftan Ahmedi Xani’den Saidi Nursi’ye kadar uzanan birlik-beraberlik ve kucaklaşma söylemi, diğer taraftan askerin Güney Kürdistan’a operasyon yapması için Meclis’ten yetki tezkeresini çıkarması tam bir çelişki değil midir?

 

Bir taraftan hunharca katledilen Türk kızı Münevver için Google’ye göre tam bir buçuk milyon tane haber yapılması, diğer taraftan Lice’de askeri karakoldan atılan havan topu ile bedeni paramparça olan ve bu parçaları annesi tarafından toplanan 12 yaşındaki Kürt kızı Ceylan’la ilgili olarak sadece 390 haberin yapılması Türkiye basınının içine düştüğü çelişkiyi çok net olarak göstermektedir.

 

Sahte dinci birisi küçük yaştaki bir kıza cinsel tacizde bulunuyor ve Adli Tıp Kurumunca; “Taciz kızın beden ve ruh sağlığını bozmamış” şeklinde rapor düzenlemesi, kamuoyunun yoğun baskısı üzerine, bu defa tersi bir raporu hazırlayıp mahkemeye göndermesi çok ayıp bir çelişki olarak Türkiye’nin siciline işlendi.

 

“Sayın Öcalan” dedikleri için yargılanan ve yargılama sonucunda temyiz edilen aynı içerikteki iki ayrı mahkemenin kararına Yargıtay tarafından birini cezalandırıp, diğerini beraat ettiren iki farklı onama yapılması hukuk adına büyük bir çelişki olarak yine Türkiye’nin kötü siciline yazılmıştır.

 

Güvenlik güçlerinin gaz bombası ile saldırdığı protestocular polisten kaçarken, eli sopalı sivil kişilerin saldırısına uğraması da çelişkilerin en rezilidir. 

 

“Bir elin nesi var iki elin sesi var” / “Nerde çokluk orda b.kluk” Eğri otur doğru konuş” / “Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” gibi onlarca çelişkili atasözleri olan bir kültürün olduğunu söylemek bence abartılı olmaz.

 

“Yüzde doksan dokuzu Müslüman” olduğu iddia edilen Türkiye halklarının inandığı yüzlerce hadis ve onlarca ayetin çelişkili olduğunu burada örnek vermeye gerek görmüyorum.  Umarım ki, bu konuda uzman kişiler bir gün cesaretle bu çelişkileri ortaya koyacaklardır.

 

Hükümetinden muhalefetine, hukukundan basınına, atasözlerinden dini söylemlerine kadar çelişkilerle dolu olan bir Türkiye’de demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

 

Günümüz siyaset konjonktürü çerçevesinde bakıldığında; “Demokrasi mücadelesinin komünist devrimin önünde engeldir” söylemi de bence bir çelişkidir.

 

Çelişkilerden arınarak, göstermelik demokrasiden kurtulup, evrensel demokrasiyi ya da “Demokratik Cumhuriyeti” inşa edinceye kadar demokrasi mücadelemiz devam etmelidir.

08.10.2009

 

Mustafa Elveren

 

E-POSTA: mustafaelveren@gmail.com

 

WEB       : www.gomanweb.com

 

08.10.2009 / Gomanweb

 


E-POSTA İLE GELEN YORUM VE ELEŞTİRİLER


PKK partizanı Mustafa Elveren,
 
Türk topraklarındaki çelişkilerden bahsetmişsiniz. Bahsettiğiniz çelişkiler, bireylerin ya da belli zümrelerin zayıflığını gösterir. Ancak çelişkili sözler, çelişkili hamleler hiçbir zaman doğruları değiştirmez. Katil Abdullah Öcalana sayın demişler, kimisi yargılanmış, kimisi yargılanmamış. Bu durum devletin zayıflığıdır. Yine bu durum kullanılan "Sayın" kelimesinin yanlışlığını değiştirmez. 
 
Çelişkiler üzerine makale yazmışsınız. Bu basit yazının ardında ne kadar zayıf şuurlu bir birey olduğunuzu görmekteyim. Demişsiniz ki, " ... uzanan birlik-beraberlik ve kucaklaşma söylemi, diğer taraftan askerin Güney Kürdistan’a operasyon yapması için Meclis’ten yetki tezkeresini çıkarması tam bir çelişki değil midir?". Birlik bereberlik kuvvetini sağlamlaştırmak için PKK terör örgütünü ya da PKK partizanlarını mı beslemeliyiz yoksa onların bu yıkıcı,ayrıştırıcı operasyonlarını bitirmek için mücadele mi vermeliyiz. Sizin cevabınız elbette PKK terör örgütünü beslemekten öte değildir.
 
Şuurunuz kaybolmuş, onu aramak için çok uzaklara gitmeyin. Lağımlarda aramayın. O şuur,uzanıp alabileceğiniz kadar yakında. Ona sahip çıkın ya da şuursuzca yaşayarak tarihin kara lekesi olarak kalın...
 
Elektrik Elektronik Mühendisi
MB

İLK ata - ilkata@hotmail.com  / Gaziantep

 


 

 

İMF yi protesto ediyor kılıfıyla kendi esnafına ve halkın ortak mallarına zarar veren zihniyetin o esnaftan dayak yemesi çok normal bence.Bunun neresi çelişki ?
Uğur Özaltin

ugurozaltin@gmail.com


 

Sayin Mustafa Bey,
"Turkiye'de Yasanan Celiskiler" isimli yazinizi okudum, cok etkili ve onemli bir calisma olmus. Tesekkur ederiz. Yazinizin, ayetler ve hadislerdeki celiskiler uzerine olan bolumu dolayisiyla size bu e-mail'i yaziyorum.
Muslumanlikta Abbasiler doneminden itibaren politik cikarlar dogrultusunda yapilan tahrifatlar nedeniyle hadislerde, mezheplerde, fikih kitaplarinda ve hatta meallerde ortaya cikmis olan celiskiler uzerinde uzmanlarin yaptigi calismalari takip etmek isterseniz, Suleymaniye Vakfi'nin calismalarini takip etmenizi oneririm.
 
Sevgi ve Saygilarimla
 
Best Regards
 
Zeki Mert Berki
berki@superonline.com

Türkçemiz, İnternette Yazarlarımız ve Şairlerimiz

İyi yazılar, anlaşılması kolay, yazılması zor olan yazılardır.
Wang Chung
Kötü bir şiir yazmak, iyi bir şiiri anlamaktan daha kolaydır.
Montaigne

Mustafa Elveren ve e-mailleri

Sayın Mustafa Elveren’in yazılarını e-mail olarak hâla almaktayım. Sayın Elveren’in gönderdiği her e-mailin altında şunlar yazıyor:

“NOT: Bazi adres sahipleri bu tanitim mesajlarindan dogal olarak rahatsiz olabilirler. Bunu onlemek icin -BIR DAHA TANITIM MESAJINI ALMAK ISTEMIYORUM- şeklinde bizi uyardiklari takdirde, adresleri tanitim listemizden derhal çıkartılacaktır.Sizden herhangi bir uyari mesaji gelmedigi takdirde tanitim mesajlarimiz zaman zaman bu adresinize gönderilecektir. Saygılarımızla.”

Şimdi bu yazılanlar ışığında insanın aklına ilk önce kim o “bazı adres sahipleri?” diye bir soru takılıyor. Bunlar kendilerine sorulmadan e-mail adresleri listeye eklenenler elbette. Yaşadığım kadarıyla benim e-mail adresim de bunlardan bir tanesi. Ben ilk kez Sayın Elveren’den e-mail yazısı aldığımda, yazısını da biraz eleştirerek e-mail adresimi listelerinden çıkarmalarını istedim. Doğal olarak bana hangi e-mail adresi olduğu soruldu. Hangisi olduğunu ben de bilmiyordum çünkü 8-10 tane e-mail adresi kullanıyorum. Ya tüm kullandığım e-mail adreslerimi sayın Eleveren’e açıklayacaktım ya da bu durum böyle kalacaktı. Ben de hangi e-mail adreslerim olduğunu söyle(ye)medim, dolayısı ile Sayın Elveren’in yazılarını okumaya “mahkum oldum.”

“Sorun değil, bu kadar e-mail adresi olan birisine günde onlarca mail gelir, bana da geliyor” diyerek önemsemeyeceğim ama istemeden gözüm yazılanlara takılıyor, bazen ilgimi de çekiyor, okuyorum.

İnternette düşünce ve eleştiri özgürlüğünün varlığını göz önünde tutarsak, sayın Elveren’in yazma özgürlüğü olduğu kadar, benim de eleştirme ve düşüncelerimi yazma özgürlüğüm vardır. Bu açıdan Sayın Elveren’in ve internette yazan bazı yazarların yazıları hakkında birkaç şey söylemek isterim:

Öncelikle, yukarıdaki açıklamalarımdan anlaşılacağı gibi, başkalarının e-mail adreslerini e-mail listesine eklemek doğru bir davranış değildir. Her e-mailin altına yukardaki alıntısını yaptığımız mesaj bu davranışı aklamaz!

Tüm yazılarının başlığının altına hemen kırmızı harflerle “Mustafa Elveren – Em. Öğrt.” ibaresini yapıştıran yazarımız, yazısının sonuna da “Mustafa Elveren”i ekliyor. Yazılarında iki kez ismi var yani. E-Posta ve web adresi de peşinden. Deyim yerindeyse “Bu yazıyı beeeeeeeen yazdım” diye bağırıyor. Kendisini ön plana çıkararak “yazar” pozlarına bürünmek isteyen kişilikleri tahmin edebiliriz elbette. Bu tespitimi doğrularcasına gözüm her seferinde “Em. Öğrt.” ibaresine de takılıyor.

Yazısının imzalarken bir kişinin meleğini isimin yanına yazmasının gerekçelerini biraz düşünelim. Sizce bir insanın mesleğini de yazması hangi ihtiyaçtan kaynaklanır? Mesleği hakkında bir yazı yazan kişinin adının yanına mesleğini de yazması normal karşılanabilir. Fakat bunun dışındaki yazılarda yazarın ya da şairin mesleğini belirtilmesi olsa olsa bir kompleksli kişiliği anlatır fazlasını değil. Çünkü meslek övünülecek, böbürlenecek ya da küçük görülecek bir şey değildir. Herkesin mesleği kendisinindir. Duyduğumuz, ya da duyulması gereken saygı emeğe olmalıdır. Emeğin hangi tarzda harcandığı, bilgi birikimine dayanıp dayanmadığı, örneğin kafa mı yoksa kol emeği mi olduğu gibi mesleklere özgü içerikler bir mesleğin diğerinden daha saygın olmasını gerektirmez. “Gerektirmemelidir” diyerek kapitalist sistemin yarattığı bir çarpıklığın da altını çizmiş olalım.

Konumuza dönelim. Ne yani, örneğin gazetelere, dergilere, sitelere yazı yazan “çöpçüler” ya da “tuvalet bekçileri” ne yapacak? Sizce genelevlerinde çalışan kadınların da düşüncelerini yazma özgürlüğü var mı? Onlar da yazılarının yanına mesleklerini yazsınlar mı? Meslekler arasında ayrım mı yapalım? Yazıların kalitesini belirleme ölçütlerinden biri de yazıyı yazan kişinin hangi meslekten olduğu mu olsun?

Bu eleştirimi sayın Elveren’e ilettiğimde beni anlamadı, daha doğrusu anlamak istemedi, çünkü hâla mailleri aynı tarzda gelmektedir. Normal, çünkü o anlayış eleştiriyi doğru algılamaz, kendi doğruları ve çizgisi vardır. Sağa sola bakmadan dümdüz gider ve bildiğini okur. Okuyor da. Örneğin en son 8 Mart ile ilgili yazısında, din konusunda Öcalan’ın tespitini alıntı yapar, onun tespitini doğru bulur vb. Din konusunda bunca uzman kişi varken “Neden Öcalan?” diye sormayın, çünkü amaç konuya ilişkin bir şeyler yazarken bile Öcalan’ı yüceltmektir. Bu “Öcalan kuyrukçuluğu”nu nerdeyse tüm yazılarında görmek mümkündür.

“... dümdüz gider bildiğini okur.” derken abarttığımı sanmıyorum. Daha önceki e-maille eleştirimde kendisine aşağıdaki eleştirimi ilettim, ama 8 Mart’la ilgili yazısında yine aynı şeyleri yazmış:

“Şunu da belirteyim ki, hiç bir dine ve inanca karşı değilim ve Kürt-Kızılbaş-Komünist kimliklerimi korumaya çalışıyorum. Kadının özgürleşmesiyle birlikte benim bu kimliklerim de özgürleşecektir.”

Bu “yazar” bayımız bir insanın hem “komünist” hem de “kızılbaş” olamayacağını bilmiyor. Birisi anlatsa da yine “bilmiyor” ya da bilmek istemiyor. Belki de bir “komünist”in düşüncelerinin neler olduğunu tam olarak bilmiyor. Ya da diğer seçenek: Bir “komünist”in düşüncelerinin neler olduğunu bildiğini sanıyor. Klavuzu Öcalan olan birisinin komünizmi de Öcalan gibi kafasına göre yorumlayacağı, “kendi bildiğini okuyacağı” bu yüzden normaldir, yakında Öcalan gibi Marks’ı da eleştirir ve aşarsa (!) buna da şaşırmamak gerekir.

Ayrıca ulusal kimliğin “komünist” kimlikle beraber olabilse bile, birisinin diğerini “iteleyeceğini”, birbirleriyle uyuş(a)mayacağını da burada belirtmekte yarar var.

Yazdıkları konusunda daha fazla ayrıntıya girmeden Sayın Elveren’e yazarlık yolunda, pardon, onun söylediği biçimiyle yazılarının tanıtımı yolunda başarılar dileyerek eleştirimizi bitirelim. Umarız bize bir zamanlar olduğu gibi Faiz Cebiroğlu gibi sinirlenip ateş püskürmeden* eleştirimizi doğru algılar ve gerekli dersleri çıkarır.

Turgay Uslanmaz / Wiyana

t.usanmaz@chello.nl

 

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu