Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

BU HOCA BENİ DİNSİZ YAPACAK

 

MUSTAFA ELVEREN (EM.ÖĞRT.)

 

İslam dini mensuplarının büyük çoğunluğu; “gerici”, “dinci” ve benzeri sözcüklerden neden çok rahatsız olduklarını hala anlamış değilim. Bu sözcükleri ben de çok kullanmaktayım. Burada ibadet anlamındaki dürüst dindarları tenzih ederim. Bu sözcükler dini kendi çıkarları için kullanan kişileri kapsar. Yani, insan bazen öyle durumlarla karşılaşıyor ki, bu “gerici” ve “dinci” sözcüklerini kullanmamak elde değildir.

 

İşte Diyanet işleri eski başkanlarından Süleyman Ateş’in İslam dini ile ilgili evlilik konusunda yazdığı makalesinden bir alıntıyı buraya aktarmak istiyorum. “…Bakire olarak aldığı tek hanımı Hz. Ayşe 18-20 yaşlarında, kendisi de o sırada 52 yaşındaydı. Musnedu Ömer el-Faruk’da kaydedildiğine göre Hz. Ömer de Hz Ali’nin kızıyla evlenmiştir ki, kendisi o sırada 57 yaşlarında, kız ise 13-14 yaşlarındaydı. Taraflar birbirlerini kabul ettikten ve aralarında karşılıklı sevgi bulunduktan sonra yaş farkı önemli olmayabilir.” (Süleyman Ateş, 06.09.2009 / Vatan) Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Süleyman Ateş’in yazdığı bu cümleler gerici bir tutumu gözler önüne sermektedir. Hatta, insanı dehşete düşürmektedir.

 

Süleyman Ateş bilerek şu saptamayı yapıyor; “Ayşe 18-20 yaşlarında” demek suretiyle, Ayşe’nin yaşını büyük gösterip, bilinçli bir şekilde okuyucularını da yanıltmaya çalışmıştır. Halbuki, bir çok İslami kaynaklardan, Ayşe’nin 11-13 yaşlarında olduğunu biliyoruz. 11 yaşındaki bir kız çocuğuyla gerdeğe giren 52-57 yaşlarındaki bu ihtiyarları nasıl haklı gösterebilir? Böyle bir din anlayışı olabilir mi?

 

52-57 hatta 87 yaşındaki erkeklerin evlilik maskesi altında 11-13 yaşındaki kız çocuklarıyla cinsel ilişkiye girmesini “taraflar birbirlerini kabul ettikten ve aralarında karşılıklı sevgi bulunduktan sonra…” gibi bir gerekçeyle Müslümanlara tavsiyede bulunmak, bu kesime en büyük kötülüğü yapmaktadırlar.

 

1300 yıl önce yapılan bir uygulamayı neden Müslümanlara tavsiye ediyorsun?

 

1300 sene önce insanlar beyaz don giyiyorlardı. Süleyman Ateş o zaman neden bu gün beyaz don giymiyor, takım elbise giyiyor?

 

1300 yıl önce din adına yapılan erkek egemenliği uygulamalarını günümüze uyarlamak en büyük gericilik değil midir?

 

Diyanet işleri Başkanlığını yapmış yaşlı bir din uzmanının bunu onaylaması ve Müslümanlara tavsiye etmesi, geleceğimiz olan çocuklarımız açısından korkunç bir “gericilik”tir.

 

Süleyman Ateş aynı zamanda Elazığlıdır. Dolayısıyla Elazığ’da görev yaptığım sırada bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hukuki sorunların çıkmaması için Köyün ve imamın ismini yazmadan olayı anlatmak istiyorum;

 

Köyün imamı ile ara-sıra görüşür, bazen de dini konularda (ikimiz yalnız) tartışıyorduk. Ben görev yaptığım bir çok yerde kimliğimi gizlememeye çalıştım. O nedenle köyün imamı benim Alevi ve sosyalist olduğumu biliyordu. İmamın ikisi kız, biri erkek olmak üzere toplam üç çocuğu vardı. En büyüğü okulun 4.sınıf öğrencisi olan 11 yaşındaki kızıydı. İmam beni Müslüman yapmaya karar vermiş olacak ki, yine bir gün köyün biraz uzağındaki bir bostan çeperinin gölgesinde evlilik konusunda tartışmaya başladık.

 

İmam:

-Peygamber Efendimiz de Ayşe Anamızla 13 yaşındayken evlenmiştir. Çünkü Arabistan ikliminde 13 yaşındaki kızlar 20 yaşında gibi  gösteriyor.

 

Ben:

-Bir çok İslami kaynak 9-11, bir kısmı da 11-13 yaşında olduğunu yazıyor.  Peygamberiniz bu evlilikleri siyasi amaçlarla yapmıştır. Bence siyasi çıkar uğruna yapılan bu tür evlilikler cinayettir. Peygamber hata yaptı diye siz de mi aynı hatayı yapacaksınız?

 

İmam:

-Haşa, Haşaaa… Günaha giriyorsun. Peygamber hata yapmaz. Senin Cehennem’de yanmana gönlüm razı olmaz. Çünkü, dinsiz de olsan, iyi birine benziyorsun. Seni inşallah Müslüman yapacağım.

 

Ben:

-Bizim de kız çocuklarımız var. Benim kızım 4, senin kızın 11 yaşındadır. Bir an kızımın 11 yaşında olduğunu farz edelim. 57 yaşındaki yaşlı bir amca gelip benim kızımla evlenmek istediğini söylese, o anda vücudumun kimyası ve ruhsal dengemin bozulacağını şimdi bile hissediyorum.

 

-Aynı durum senin başına gelse, 11 yaşındaki kızını o amcaya verecek misin? Diyelim Ebubekir’in yerinde sen olsaydın, sen de şu anda 11 yaşında olan kızını Peygamber’e verir miydin? Eğer Allah’a, islam’a ve Peygamberine inanıyorsan, lütfen bana doğru cevabı ver.

 

İmam kısa bir şaşkınlık geçirdikten sonra, iki elini havaya açarak söylediği şu sözlerini hala unutamıyorum.

 

İmam:

-Ya rabbim! Bana biraz kuvvet, akıl ihsan eyle ki, ben bu Mustafa Hoca’ya cevap vereyim. Yoksa bu Hoca beni dinsiz yapacak. Amin… (Bu tartışma 1991 yılında yapıldı)

 

Atatürk’ün 80 yıl önce söylediği sözlerinin Kuran’ın ayetleri gibi hiç değişmeyeceğini savunan Kemalist laikçiler ile İslam Peygamberi Muhammed’in 1300 yıl önce söylediği hadisleri günümüze uyarlamaya çalışan “İslamcı dinci”ler arasında çok büyük bir benzerlik olduğunu söylemek, abartılı olmaz.

 

Bence, Muhammed Mustafa ile Mustafa Kemal’i sevaplarıyla-günahlarıyla birlikte kendi dönemlerine  göre değerlendirip, orada bırakmak gerekir. Bu iki liderin arkasına sığınarak kendilerine rant sağlayan kişi ve kuruluşları ortaya çıkarıp, teşhir etmek sosyalist ve demokrat aydınların görevleri arasında olmalıdır.

07.09.2009

 

Mustafa Elveren

 

E-Posta: mustafaelveren@gmail.com

 

Web     : www.gomanweb.com  

 

07.09.2009 / Gomanweb


E-POSTA İLE GELEN YORUMLAR


mustafa bey,

email adresimi nerden buldunuz bilmiyorum. ancak ben de "köy imamını irşad eden sosyalist" hikayeleri ile büyütüldüğüm için bana bu hikayeler çok nostaljik gelirdi, öyle olmadığını sayenizde gördüm. eğer gerçekten meselenin hakikatini kavramak gibi bir çabanız varsa ilmi mülahazalarınızı daha anlamlı adreslere yöneltmenizi tavsiye ederim. zira bu devlet zihniyeti dini ictimai hayatımızdan silemeyince kendi dininin cahili imamlar yetiştirmeyi bir strateji olarak cumhuriyet tarihi boyunca sürdürmüştür. bilmiyorsanız söyleyeyim TCnin bürokraside teşkilata getirdiği ilk kurum diyanet işleri başkanlığıdır.. 

gelelim aşağıda yazdığınız meseleye. bu mesele de bana korede, çinde, tayvanda akrep hamamböceği solucan gibi canlıları öğün olarak yiyenleri hatırlattı. iğrendiniz mi? iğrenmeyin. sizin aşağıdaki metninize göre bir yazı yazmış olsaydım, "gördünüz mü ne midesiz eblehler var. o kaygan kaygan solucanları nasıl yuttuklarını gördünüz mü? şimdi ben bir tayvanlıya sorsam vücudundaki mukoza sıvısından farksız olan bu solucanı nasıl miden kaldırıyor diye, yediğini bana savunamaz. görürsünüz yediğinden nasıl iğrenir ve ey tanrım bu adam beni dinden çıkaracak yardım et der." aşağıda yazdıklarınızın hiçbir teorik yanı olmadığı gibi "sen şöyle hissetmez misin, ben böyle hissederim" den öte bir argümanı olmadığı için bana bu örneği çağrıştırdı.

size bildiğiniz ama belki de zihninizin çok derinlerine attığınız bir gerçeklikten bahsetmek istiyorum: buluğ çağına eren bir bireyin cinselliği aktif demektir. yani bir kız adet gördüğünde ya da bir erkek düş gördüğünde artık DAHA aktif bir cinsel yaşama geçmiş demektir. ama tabi (bizim ülke koşullarımızda) 10-12 yaşlarında bluğa giren çocuklarımız bizim gözümüzde hala bebek konumunda olduğu için o "masum" ve "masume"lerin erkek ya da kız arkadaşları ile hala evcilik oynadığı vehmini korumaya çalışırız. zavallı Freud da daha 1-2 yaşından itibaren çocukların cinsel olarak uyarıldığını, mastürbasyon yaptığını söylediğinde ona sapık gözüyle bakmışlardı. halbuki Freud çocuklar mastürbasyon yapsın demiyordu, çocuklar mastürbasyon yapıyor diyordu. yani bu bir durum analizi.

şimdi gelin isterseniz cinselliği buradan konuşmaya başlayalım. pek çok avrupa ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de cinsel ilişkiye girme yaşı artık epey düşük (istatistiklere göre 13lerde.) size göre bu çocukların ve o çocuklarla cinsel ilişkiye girenlerin hepsi sapık oluyor. neye göre böyle? bana onların sapıklıklarını ispatlayacak ufacık bir "bilimsel" kanıt gösterin.

çocukların bu yaşlarda cinsel ilişkiye girmeleri vaka iken bunu yok sayıp, üzerine de şu yaşta biri şu yaşta biri ile evlenirse bu sapıklık olur diyorsunuz. yine soruyorum kime göre ve neye göre? ayrıca sizce sapıklık olmayacak bir evlilikte aradaki yaş sınırı kaç olmalı? 20 olabilir mi? daha mı az olmalı ve kime göre/ neye göre bu sınırı koyuyorsunuz?

bu sorularıma da cevap verirseniz babasından ziyadesi ile özen görmüş bir kız evlat olarak şunu belirtmek isterim ki bir babaya bir genç gelse ve kendisi ile aynı yaştaki kızına talip olduğunu söylese özellikle bizim toplumumuzda bu durum herzaman tepkiyle karşılanabilir, çünkü babalar genellikle kızlarını bir erkek istediğinde başta bunu bir hakaret olarak algılarlar. yani babadan kızını isteyen kişinin yaşından bağımsız olarak böyle bir gerçeklik var. bunun psikanalitik bir yanı da var bilgi üniversitesi öğretim üyesi sevgili bülent somay bunu çok güzel anlatır. eğer psikanalize kulak asıyorsanız onu sizle paylaşabilirim. şimdi gelelim yaş meselesine, içinize o kadar dert olmuş bir erkeğin kendinden bilmem kaç yaş küçük bir kadınla evlenmesi.. bunu çok naif bir nedenle dert edindiğinizi varsayarak soruyorum, gördüğünüz gibi evlilik konusunda araya bir yaş limiti koyacaksak bunu ancak KEYFİ olarak yapabiliyoruz, bu durumda da koyduğumuz sınıra kendimiz uyabiliriz ancak başkalarını zorlayamayız, öyleyse bir kadını bütün sosyal ve hukuki haklarını koruyacak şekilde nikahlamak size neden bukadar kötü geliyor?

yazınız boyunca kendi sosyal, siyasal, ahlaki kodlarınızdan menkul bir sapıklık tanımı üzerinden bize islamın nasıl sapık pratiklere cevaz veren bir din olduğunu ispatlayamadınız, üzgünüm başka sefere inşallah. ayrıca islam gibi tüm insanlığa gönderilmiş bir dinden de meselelere sizin kadar dar bakmasını beklemeniz bir gaflet hali olsa gerek. zira solucan yiyen insan, pastırma yiyen insan ve brokoli yiyen insan birbirlerinden iğrenirken islam bu üçünü de midesiz eblehler olarak tanımlamaz, üçünü de helal dairesi içinde tanımlar (ama biz dar bakışlı insanlar onlardan birini iğrenç olarak tanımlayabiliyoruz kolaylıkla.) çünkü dünya üzerinde her toplumun kendi "damak tadı" vardır, islam ise toplumları gri bir toplama kampına çevirmek için, avustralyadan kutuplara herkese aynı şeyleri giydirip aynı şeyleri yedirmek aynı şekilde yatırıp aynı şekilde kaldırmak için gönderilmemiştir.. hele evlilik gibi kişinin mahremine içkin olduğu kadar toplusal kabullerle de yoğrulmuş bir müessesenin ne kadar sapıkça ya da normal olduğunu "size şöyle yapsalar" türünden örneklerle açıklayamazsınız. islamın ise buna uymasını, uymuyorsa sapık olarak nitelenmesini hiç bekleyemezsiniz. bu ancak tektipçilik olur! islam tektipçi değildir.

eğer gerçekten bir hakikat kaygınız var ise ve meselelerin içine nufuz etmek derdiyle dertlenmişseniz size benim bu yazdığım ufak basit örnekleri daha ilmi şekilde konuşabileceğiniz adresler verebilirim. ancak derdiniz kendi kişisel pratiğiniz üzerinden islam gibi evrensel bir dini anlamak, yorumlamak ve o noktada sabitlemek ise bu da bir tercihtir, beni listenizden çıkarmanızı rica ederim.

son olarak sandığınızın aksine islam dininin şiarında "serbest olduğu belirtilenler dışında herşey yasak" değil, "yasak olduğu belirtilenler dışında herşey serbesttir." bu anlamda da küresel bir kapsayıcılığa sonuna kadar kapı açılmaktadır. kan, leş ve domuz eti dışında ne yerseniz yiyin o sizin midenizle kendi aranızdaki problemdir deyip saygı duyarız efendim.

selametle..

neslihan
 
 

 

     Dogru yoldasin hoca devam ett.


      RECEP FİSLİ

 


 

Mamoste, Merhaba,

 
Yazınızı büyük bir keyifle okudum, elinize ve yüreğinize sağlık.... Beni şunu merak ettim Mamoste:, Allah, ,Hocaya kuvvet  ve akıl ihsan etti mi acaba:) ?
 
Saygılar,
 
Apo...
 

 


 

Merhaba,
 
Zaman zaman sizden mailler alıyorum. Adresimi nereden aldığınızı bilmiyorum ama bazan hoşuma giden maillerde yok değil.


Örneğin şu hoca hikayesi:sondan üçüncü pragraf Eh artık hoca da biliyor ki, eski günümüze uyarlandığında cinayet sayılabilecek... ve kızını feda etmek yerine günah çıkarmayı tercih ediyor, bence iyi de yapıyor!
 
Selamlar

 

  Gulsen

 


 

Sayın hocam sizi kutlarım "Bu hoca beni dinsiz yapacak"adlı makalenizi okudum düşüncelerine katılmamak  mümkün değil,ancak bu arada mutlaka  sizleri eleştirenler olacaktır varsın eleştirsinler hocam bizler her türlü eleştiriye açığız.Bu arada belirteyimki yarası olan gocunur sizi kutlarım çok güzel bir konuya değinmişsiniz 1300 yıl önce yapılan yanlışları hala haklı bulan bir zihniyete sahip kişilerin, günümüzde hala bu düşünceleri savunanlarının hiç bir haklı yanı olamaz ve bu tür insanların islamiyetle hiç bir ilgi ve alakası olamaz ,inanıyorumki sizi eleştirenlerden daha çok kutlayanlar olacaktır.kalemine ,yüreğine ,eline sağlık teşekkürler saygılarımı sunarım.


          Yusuf Yağan

 


 

SOYUTLAMA

 

Mihrac Ural

8 Eylül 2009

 

Mustafa hoca’nın yazılarına yorum yapmak, onları okumak kadar zevkli. Bildiğimiz bir konuyu işliyor, binlerce kez tartışılmış bir konu. Ama tekrar değil.  

 

Mustafa hoca bunu nasıl yapıyor, hiçte kolay olmayan bir yolla. Bu yol ne çok okumaktan geçiyor ne de okunanı papağan gibi tekrar etmekten. Geviş getirme entelektüelliği denilen yola sapmadan, soyutlama denilen müthiş yöntemle yapıyor.

 

Soyutlama, hazmedilmiş bilgi üzerine tarihsel olarak farklı olay ve konular arasından birbirine benzeyen ve ortak bağını oluşturan formülasyonlar çıkararak, her zaman kullanabileceğimiz bir kıstas ortaya koymamızı sağlar. Soyutlanan bilgi, okuduğunu kavramaktır. Okunandan yararlı bilgi çıkararak, bilgi dönüşümünü yapmaktır, kıstas olabilecek sonuçlar üretmektir.

 

Soyutlanmayan bilgi kalıcı değildir. Yazıya dökülmeyen bilgi, kısırdır, lokaldir, içe dönüktür, yarar sağlamaktan uzak bilgidir. Ancak yazıya dökmek bilginin birikimi ve ilerlemesi için yeterli değildir. Bunun için soyutlama gerek.

 

Bilgi, üreticisine yabancılaştıkça, evrensel boyutlarda dönüşüm yapabildikçe, yeni kaynaklardan da zenginleşip farklılaşarak sentezlere ulaştıkça bir tarihsel ilerleme değeri olarak üretimin bir temel unsuru olur. Çağdaş üretimin yeni bir uygarlığa doğru gidişinin en önemli belirtilerinden biri olan soyut üretimin ana maddesi bilgi, tıpkı iş gücü gibi üretim sürecine katılır, emek gibi de yabancılaştıkça zenginlik kaynağı olur ilerleme genişleme ve toplumsal etkilerde artan oranda güçlü olur. Bilgi üretiminde, soyutlama  bu görevi görür.

 

Mustafa hoca binlerce kez tartışılmış bir konuyu işte bu algıyla ele almakta ve yaptığı soyutlamayla eski konuyu bilgiyle aşılayarak yabancılaşmasana yeni ve farklı bir sentez olarak karşımıza çıkmasına yardımcı oluyor.

 

Bu yazısında Mustafa hocanın dikkat çeken soyutlaması, bir tarihi olayı kendi tarihi içinde değerlendirirken onu farklı bir tarihin içinde yaşanabilir bir olgu olarak ele alınmaması gerektiğini dile getiriyor. Benim için en önemli nokta budur. Hz. Muhammed ya da Atatürk çağlarının birer verisi olarak kendi davranışlarıyla o çağın kesiti içinde anlamlı olabilecek var oluşları bu güne taşınamaz diyor.

 

Nesnel verileri, tarihleri farklılaşan olguları dünden bu güne taşımak, tarihi dondurmaktır diyor Bu parametreyi bir soyutlama olarak her olay, her olgu ve hadiseye ilişkin kullanabileceğimiz bir kıstas olarak önümüze koyuyor.

 

Kimse tüm verileriyle, tarihi ve coğrafyasıyla, nedeni ve ilişkisiyle kendine has bir olayı aynıyla bu gün ya da yarın için geçerli diye dayatıp koymamalıdır.

 

 

Ellerine sağlık yiğit dostum, kalemine, mürekkebine bereket.

 

Mihrac Ural

8 Eylül 2009


 

ramazan ayında böyle bir konuyu gündeme getirmek yanılgıları bir tarafa densizliktir yaklaşımınız.inana insanların inançlarına saldırı anlamına gelecektir ve öyle de karşılık görür dolayısıyla bir konuda ikna yerine karşıdakini kışkırtarak amacınıza uygun olmayan bir sonuç doğuracaktır. üstelil öğretmenmişsiniz çok ayıp

 

HASAN DOĞAN

 


Hocam mailinizi okuyup da hak vermemek olanaksız. İslam adına yapılan yanlışlarla kendilerini İslama dayandırarak günahlar işleyen bir çok insanı biliyorum ki çoğumuz çevremizden tanıyoruz. Bakın günlerdir Makedonya daki 500 yıllık Harabati Alevi Tekkeside yine kendilerini islama dayandıran esas münafık olan kişilerce işgalde ve oradaki soydaşlarımıza yapılan zulüm yine islamcıyız diyen kişilerce islam adına yapılmaktadır. İşte bu durum beni rahatsız eden durumlar sadece küçük kızlara göz dikmiş nefissizlerin yanında aşa ekmeğe göz dikmiş nefissizlerde var. ellerinize sağlık hocam ellerinizden öpüyorum.

AZE CARPE


Duyarliligindan dolayi seni kutluyorum degerli dostum Mustafa Hocam

 
Sevgiler....

 

 Ozan Şah Turna (ŞAHTURNA)

 

Benim de bu tür konularda diyalog öyküler şeklinde, anlatım olmadan öykülerim var.
Medrese okumuş biri olarak bu tür konuları çok güzel işliyorum.
Namaz, oruç ve diğer ibadetlerin anlamı üzerine değerlendirmelerim var. Bana göre islam diye birşey kalmadı dünyada.
Namaz kılmak, oruç tutmak emredilmiş olabilir ama bununla müslüman olunmaz. Bunları yapmayan biri daha iyi müslüman olabilir.
Üstelik bunları ayetlerle, hadislerle ve çok bilimsel, felsefik, sosyolojik yorumlarla dile getirmek insanların çok hoşuna gidiyor.
Günümüz insanı namaz kılmadığı için kendisiyle barışamıyor. İşin özünü anlattığımızda çok farklı olacaktır.

Kolay gelsin

Rêzan Tovjîn
Diyarbakır

 


Paylaştığınız gerçekler için çok teşekkür ederim.

Turhan Dursun Hocamıza,
 doğruları dile getirdiği için kıydılar. 
 
Geri bırakılmış ülkelerde uygulanan dini vaazlar hep başkalarının işine yarar oluyor. 
 
Hala yanarım Köy Enstütülerine,bu tip kafalar elbet aydın köylü istemezler. Dert çokkk da ancak internet ortamından insanları uyandırmak ne derece yeterli bilemiyorum. Hiç yoktan iyi demek zorundayız!!!!!.

 
 Sevgiler.

Sili
 


 

Teşekkürler Hocam. Yazınız bir gerçegi dile getiriyor. Aslında benim ögrendigim bazı kaynaklara göre, Hz. Ayşe muhammed tarafından alıkonduğu zaman 8 yaşındadır. El bebek gül bebek oynamak için tabiiki. Güya Muhammed 3 yıl sabretmiş ve Ayşe 11 yaşına geldigi zaman gerdege girmişler. Ne diyeyim Hocam. Yazdıklarına katılmamak ekde degil. Selamlar.

 

Sedat Gezgin

 


 

Hocam Merhaba,

Yazinizi zevkle okudum. Basarilar dilerim.
Ekte bir yazimi yayinlamaniz dilegiyle yolluyorum.

Saygilarimla

haydar uc

 

 

 

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu