BAYRAK PROVAKASYONLARI
Mustafa Elveren – Em. Öğrt.
Bu güne kadar tüm protesto yürüyüşlerinde, kimi zaman bir maç karşılamasında, bazen asker uğurlamasında ya da bir düğünde, hatta kedi-köpek yarışmalarında bile Türk Bayrağı hep öne çıkartıldı. O nedenle Türkiye’de başta Mersin olmak üzere, bir çok il, ilçe ve beldede bayrak provakasyonları yaşandı. Bu provakasyonlar hep PKK bahane edilerek yapılmıştır.
Öyle bir ortam yaratıldı ki, provakatörlerin işi çok kolaylaştırılmıştır. Çok basit bir yönlendirmeyle kendini bilmez bir-iki cahil veya küçük yaştaki çocuklara bayrak yaktırabiliyorlar. Ya da herhangi bir Atatürk büstüne saldırıyı çok rahatlıkla yaptırabiliyorlar. Hatta, birkaç kuruş karşılığında kahvede oturan maganda tipli iki kişinin eline silah verip, DTP şimdiki adıyla BDP konvoylarında halkın üzerine ateş ettirebiliyorlar. Hem devletin ve hem de örgütlerin içinde uzantılarının olduğu anlaşılmaktadır.
Öyle güçlü bir lobi oluşturmuşlar ki, önce “fısıltı gazetesi”ni devreye sokup, hayali bayrak yaktırıyorlar. Ardından da “Ezan susmaz, bayrak inmez”, “Kahrolsun ….” naralarıyla Kürtleri linç etmeye kalkışıyorlar.
İşte bunun en son örneği İzmir’in Tire İlçesi’nde yaşandı. Basındaki haberin özeti şöyleydi; Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğu Lisesi öğrenci pansiyonunda kalan üç-beş kürt öğrenciyi 50-60 kişilik bir grupla linç etmeye kalkıştılar. Pansiyonda kalan üç kürt öğrencinin “PKK’nin sempatizanı oldukları, Türk Bayrağı’nı yaktıkları” şeklinde önce propagandasını yaptılar ve ardından da linç etme girişiminde bulundular.
Daha yeni yaşanan bu olay üzerinde devlet yetkililerinin bir kez daha düşünmeleri gerekir. Çünkü, provakatörler Devlet’in içindeki uzantıları olmadan tek başına bu olayları gerçekleştirmeleri mümkün değildir. Bu uzantılardan güç alan ve durumdan vazife çıkaran “vatan kurtaran Şaban”ların bu tür hareketleri Türkiye’nin bölünmesine çanak tutmaktadır.
Yaşanan bu olaylardan da anlaşılacağı üzere, AKParti Hükümeti’nin “Milli Birlik Çözüm Projesi”nin ne kadar gayriciddi olduğu ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da bir bayrak polemiği yaşandı. Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerine karşı AKParti Hükümeti’nin “pis bıyıklı” eski bir bakanı tarafından “’Bu Bayrak bizim bayrağımızdır’ demelerini istiyorum” gibi baskıcı bir tutum ortaya koymaktadır. Tıpkı Güneri Cıvaoğlu’nun dönemin DEP Genel Başkanı Hatip Dicle’ye “Kınıyor musunuz” türündeki tuzak sorular gibi.
AKParti Hükümeti’nin “pis bıyıklı” eski bakanının o sözleri bana vefat etmiş olan MHP’nin eski milletvekillerinden Mehmet Gül’ü hatırlattı. O tarihlerde kanser hastası olan Mehmet Gül bir çok Tv. Kanalının ‘Haber-tartışma” proğramlarında bu “pis bıyıklı” eski bakanın söylediğinin aynısını yapıyordu. Ancak, ölümcül hastalığının son günlerinde hiç beklenmeyen olumlu bir çıkış yaptı. Mehmet Gül’ün o günlerde Vatan Gazetesi’nde yayınlanan bir röportajında şu cümleleri dikkat çekiciydi; “Dağda ölen PKK’lılar da öldükleri andan itibaren bizim şehidimiz. Atatürk nasıl ki Çanakkale’de savaşırken ölen Anzaklar’ın anneleri geldiği zaman, ‘Artık onlar bizim de evlatlarımızdır’ diyor. Onun gibi PKK’lıların anne babaları da bizim vatandaşımız...” Mehmet Gül’ün bu sözleri üzerine, birçok milliyetçi- ülkücü ve kendilerini “Türk Solu” olarak lanse eden ucube tarafından hakarete varacak derecede sert bir şekilde eleştirmişlerdi.
Ne yazık ki, öldükten sonra birbirimizi anlayabiliyoruz. Yine birçok aydının ve önderlerin ölümünden sonra değeri anlaşılabiliyor. Tıpkı Pir Sultan, Seyit Rıza, Nazım Hikmet, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mazlum Doğan, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya … gibi. Hepsinin isimlerini yazmak bu sayfalara sığmaz. Sadece sembol niteliğinde birkaç değeri sıraladım.
Birlikte yaşama kültürünü geliştirmek için gerçekçi yeni projeler üretmeliyiz. Yoksa, sadece kendine ve yandaşlarına demokrat olan AKParti Hükümeti’nden çözüm beklemek saflık olur. Çünkü, her gün yenileri eklenen baskıcı icraatlarına tanık olmaktayız. Doktor Müslim Doğan’ın, İnşaat Teknisyeni Derya Tokacar’ın ve onlarca memurun Alevi inancından dolayı ya işine son veriliyor ya da sürgüne tabi tutuluyorlar. Bu arada Doktor Müslim Doğan’ın hak aramadaki tüm hukuki yolları kullanmaya devam ettiğini ve baskıya karşı direnmesiyle örnek bir duruş gösterdiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunmaktayım.
Eğitim-Sen’deki mücadele arkadaşım, meslektaşım, halen BDP’nin Dersim-Tunceli Milletvekili olan Sayın Şerafettin Halis’ın TBMM’de bu konuda verdiği soru önergelerini takdirle karşılıyorum.
"sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" Nazım Hikmet’in bu dizeleri günümüzde de geçerliliğini ve önemini korumaktadır. Bazen Sayın Başbakan da bu ve benzer sözler kullandığını görüyoruz. Ancak, Başbakan samimiyetten uzak ve sadece siyasi rant amaçlı olarak bu sözleri kullandığını artık biliyoruz.
“Yaşamak direnmektir” söylemi hepimiz için hatta tüm canlılar için geçerli olduğunu düşünüyorum. O nedenle, her türlü provakasyona, baskıya ve “ötekileştirme”ye karşı direnerek, gerektiğinde bedel ödeyerek mücadele etmek gerekir.
NOT: Bu satırları yazdığım sıralarda “Kürtler, Rojtv Ve PKK” başlıklı yazımdan dolayı Tunceli Emek Gazetesi Sahibi Dilek Karakoyun Tunceli Cumhuriyet Savcılığınca hakkında açılan soruşturma kapsamında sınavları nedeniyle bulunduğu Isparta’da Terörle Mücadele Şubesine çağrılarak ifadesinin alındığını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Ayrıca, adı geçen savcılığın bu kapsamda benim ifadelerime de baş vuracakları yönünde de bilgi edinmiştir. Sevgili Dilek’e geçmiş olsun dileklerimi sunar, moralini bozmamasını, sınavlarında başarılı oması halinde beni çok sevindirecektir. Gerek savcılık ve gerekse mahkeme safhalarında üzerime düşen bir sorumluluk var ise, yerine getireceğimi, bedel ödemem gerekirse bu bedeli ödemeye hazır olduğumu söyleyebilirim. 09.04.2010
Mustafa Elveren E-Posta: mustafaelveren@gmail.com Web : www.gomanweb.com
09.04.2010 / Gomanweb
E-POSTA İLE GELEN ELEŞTİRİ VE YORUMLAR Ölü Dirilmez Sn. Elveren yazınızı okudum.
Bir çok aydın, araştırmacı yazar gibi siz de, önemli bir ayrıntıyı gözardı ediyorsunuz.
Kürdlerin iradesi dışında gelişen tüm provakasyonları, ezen ulusun lehinde bir çözümle yorumluyorsunuz. Bunada "Birlikte yaşama" falan diyorsunuz.
Birlikte yaşamayı egemenler bile istemiyor. Hala bunu anlamadınızmı?
5017 Yıldır başına buyruk yaşayan ve bu uğurda savaşan Kürd'lerde kendisi için yaşamak istiyor.
Bir başkası için yaşamayı Kürdlere kabul ettirmek uğraşı ise, Ölüyü Diriltme çabasıdır.
Kiminle beraber yaşayacak Kürd' ler. Hele aşağıdaki tabloya bir bakında bana cevap verin.
A-Piç Daranın ve Tarih-Kültür hırsızı Firdewsinin dilenci torunları Parsıkçılar (Farıslar)'larlamı?
B-Botanda (Kureyşan) Dersini alan, Abbasinin hizmetkarları Turani-Devşirme Türklerlemi?
C-Abu Müslim Horasaninin, Leyla Kasımın katilleri Soykırımcı Saddam ve Eli Kimyevinin milleti, çapulcu Araplarlamı?
Bu halkların hangisi ile yaşayacak Kürd'ler. Ve nasıl yaşayacak. Kimyası bile farklı Üç Millet. Bu milletlerle beraber Kürd'lerin yaşayacağını düşünmek Orta-Doğudan bir-haber olan insanların ancak ve ancak tasavur edeceği bir hayaldır.
Sn. Elveren,
Mir Bedirxan, Male-Septi, Male-Barzan, Ali Şer, Seyid Rıza ve Misafirimiz Dr. Nuri Dersimi gibi muterem insanlar nasıl yaşanması gerektiğini Hayatları ile Kürd milletine öğrettiler.
Su kendi yolunda, mecrasında akar ve akmak zorunda. Tarihi ters çeviremsiniz. Yeter artık bu birlikte yaşama öğütleri.
Eğer Kürd tarihini azda olsa, bilseydiniz bana hak verirdiniz.
Gelelim Alevilik konusuna.
Bu inanç sistemini bir yerlere yamamaya hiç kimsenin gücü yetmez. Müslüman, Sünni, Alevi v.s 'lerle nitelendirerek işin içinden çıkma çabası, boşunadır. Buda Ölüyü Diriltme çabasının bir başka şeklidir. Hala hiç kimse bu İnaç sistemini bir yere oturturamadı. Bu çaba içinde olanlara sorsan, Aleviler Müslümanmıdır, Değilmidir? Her biri ayrı ayrı ve biribirine zıt cevaplar verecektir. Niye böyle çelişkiler yaşanıyor derseniz, Bunun cevabı çok basittir. Bahsi geçen din olduğu gibi tanımlanmak istenmiyorda ondan. Tüm gayret ve çabalar Nesredin hocanın fıkrası gibi kuşa benzetme çabasıdır. Ancak nafile bir uğraştır.
" Alevi" lik diye ifade edilen inanaç bir Yezdani inancıdır. Bu doğruyu söylemeye kimsenin dili varmıyor galiba. Artık varsın bazılarının dilleri. Aynı zamanda, Yezdani Diyanetinin yaşayan bir mezhebidir Alewilik. Aynı Yarasani, Ezdi ve Der-Ezdiler (Dürzi) gibi . Bu kadar basit bir konudur. Bu dinin ne alakası var Şii'likle, müslümanlıkla, Ali İle Veli İle Kerbela ile, Hiç bir ortak yanı dahi yok . Ha, bu dinin felsefesi, İslami Diyanete "Tasawuf" diye girmiştir. İslamı etkilemiştir, o ayrı bir konu. Osmanlıda dahi bu Yezdani inancın isimi " Işıkçılar" idi, Alevilik değildi.
Bu inancın kökleri kadim zamanlara kadar gider. İlk öğretisini, ilk medeniyetin kurucusu Huşengden(1.Zerdüşt) ve Kitabı Mukades ZEND' en alır. Bu sebeple boşuna kimse kendini yormasın, bu diyaneti hiç kimse bir yerlerin yedeği haline getiremez ve buna gücü' de, nefeside yetmez.
Benim birilerini ikna etme derdimde, minettimde yoktur. Tartışmasız olarak ifade ediyorum gerçekte budur, tarihte budur. Bugüne kadar kendine din adamı, ulema v.s diyenlerin doğmalarını, uydurma palavralarını ve ezberlerini dinledik. Yeter artık Ömer ibin xattabdan bu güne kadar dilediğimiz yalanlar bize yeter'de, artar bile.
Yeni, duymadığımız, bilmediğimiz, ezberbozan ve geleceğin sesi olabilecek düşünceleri duymak istiyoruz. Bugüne kadar duyduğumuz ve bildiğimiz ezberler tekrarlanmasın. Zaten bu ezberleri biliyoruz. Neden tekrarlarlar anlamakda mümkün değil.
Sn. Elveren Saygılarımla. Hoşçakalın.
Ahmet Göçeri / medyanakliyat@gmail.com
yüreği yanan yine bizler olacağız
Sayın Mustafa bey,(Bayrak provakasyonu) Çoban koyun sürülerini nasıl otlatacağını biliyorki çoban oluyor.İşte bizim devletlilerimizde bu toplumu nasıl idare edeceğini iyi biliyorlar.Böylesi provakasyonlar olmasında millet el elemi versinler? O zaman
ne olur bizim devletlilerimizin halleri,nasıl yönetirler?İşsizlikten doğan açlıktan toplumlar birbirini boğazlar oldu.Gün geçmiyor ki; ya adam eşini doğramış,ya,gencin biri cinnet getirmiş ya anasını ve ya, sevdiği kızı,öğretmenini, ve ya, okuldan herhangi bir arkadaşını kesmiş.Bu toplumsal cinnetin sebebi nedir? Güya demokrasi var herkes
seçme ve seçilme hakkına sahip.Ama,bir bakıyorsun gariban birlerinin da okumuş çocukları seçilemiyor nedense? Bu ne biçim bir demokrasi ise.Yine de krallık gibi parası olanın borusu demokrasi adına ötüyor.Zavallı namuslu çoğunluk ta kendi,kendini avutuyor demokrasi var bende seçiyorum ve seçiliyorum diye.Ama cebi dolan yine şiş göbekliler
oluyor ve biz namuslu çoğunluğun oyu ile adamlar çocuklarına gemiler alıyor ve 20,25 yaşlarında zengin ve idareci oluveriyorlar.Ama bizim zehir gibi çocuklarımızda çabalıyorlarki bir yerlerde bir iş bulabilirmiyim diye.Yani; anlıyacağın çoban iyi biliyor işini.Sürüyü öyle güzel otlatıyorki, ırkçılık zehiri ile iyice sersemliyor bu koyun
sürüleri.Üzgünüm böyle yazdığım için.Eğer bizler koyun sürüsü olmasaydık dağlarda kendi kardeşleri ile çarpışarak ölen kardeşlerimizin niçin öldüklerini anlar ve sorardık niçin diye? Azınlığın lüks içinde yaşadığı bir sistem için çocuklarım feda olsun öbürünüde şehit vermeye hazırım demezdik.Kendi ülkemizde ırkçı .dış ülkelerde komünist? Tam
bir köylü kurnazı desem,diyemiyorum çünkü kurnaz olsalardı hiç uğruna şehit ! pardon ! gençliğine yazık.Aslında başka şey diyecektim ama dememei uygun gördüm.Koyun sürüsü olmasaydık oturur iyice düşünürdük bu bayrağı kimler niçin yırtsınlar, kimin bunda çıkarı var.?Kimlerin işine gelir bu bayrak yırtmaları.Bu provakasyonlar ülkemde yaşayan
toplumlara sadece zarar getirir. Demek ki; bu bayrağı ne,Kürdü,ne Türkü,Ne de her hangi birleri olan sıradan insanların işi değil bu provakasyonlar silah tüccarları ile devletin sırtından kazanmadan yaşayanların marifeti olamazmı ?/diyebilirlerdi?Ne yazıkki; bunu söyleme yerine sistemin vermiş olduğu bunalımla hadi yürü ğaribanın üzerine.Kendi
gibi namuslu ve emeğiyle çalışanların gücü ancak birbirlerine yetiyor ve kendilerinide sömürenlerin maşaları olmaya devam ediyorlar bilinçsizce.Yani; zararı görün her iki toplumun garip ve suçsuz insanlarına oluyor.İşte bunun için diyorum koyun sürüleri diye.Eğer bizler daha uyanmazda maşalığa devam edersek onlarda bizi koyun sürüsü gibi
görmeye devam edecekler ve yüreği yanan yine bizler olacağız. Egal, Türk, Kürt, Ermeni, Laz. Çerkez v.s
|