METİN AKTAŞ ALEVİLİĞİN NERESİNDE?
Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
03.02.2010 tarihinde Gomanweb ile çeşitli internet sitelerinde Sayın Metin Aktaş’ın “ALEVİLİK İSLAMIN NERESİNDE?” başlıklı bir makalesi yayınlandı. Bu yazısında, Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi olduğunu kanıtlamak için
elinden gelen tüm yeteneklerini sergiliyor. Kur'an’ın ayetlerini ve bu ayetlerin yorumunu kanıt olarak göstermeye çalışıyor. Aleviliği İslam’dan bağımsız bir din olduğunu savunanları ise, Kur'anı bilmemekle itham ediyor.
Sanırım biraz da Halil Öztoprak'ın "KUR'AN'DA HİKMET, İNCİL'DE HAKİKAT" isimli kitabından esinlenerek kendince bir şeyler yazmaya çalışmıştır. Sayın Öztoprak’ın çizdiği çerçevedeki bir İslam’ı savunabilir, görüşlerine saygı
duyarım. Ancak, “Bu hakkı kendinden bulan insanlar bir kere daha düşünüp hatalarını görüp Alevilerden özür dilemeliler.” gibi saçma-sapan bir tavsiyede bulunmasıyla beni ve benim gibi birçok Alevi-Kızılbaş insanını incittiğini düşünüyorum. Eğer Alevilerden özür dileyecek biri varsa, önce Metin Aktaş özür dilemelidir. Çünkü, Aleviliği
İslam’ın içine monte etmekle Alevilere en büyük haksızlığı kendisi yapmaktadır.
Elmalı Hamdi, Yaşar Nuri, Süleyman Ateş, Ali Arslan gibi onlarca din uzmanları Kur’an’ın mealini Türkçe’ye çevirmişlerdir. Bu çevirilerin hemen hemen hepsi İslam Dini’ni diğer dinlerden daha üstün ve çağdaş olduğunu gösterip
kurtarmaya yöneliktir. Ama gerçeğin öyle olmadığını Sayın Metin Aktaş da herhalde biliyordur.
Eğer Alevilik İslam’ın bir mezhebi olsaydı, başta Osmanlı olmak üzere, bu güne kadar hem resmi ideoloji ve hem de birçok İslami çevreler tarafından Aleviliği “sapkın”,” zındık” “rafazi” gibi gösterebilirler miydi?
Bu kadarını düşünüp ifade etmek için İslam ya da Alevi konusunda uzman olmaya gerek var mı? Aleviliğin “sapkın”, ”zındık”, “rafazi” gibi suçlamalardan kurtulması için ille de İslam’ın içine mi monte edilmelidir? Galiba Metin Aktaş bunu yapmaya çalışıyor.
Şimdi, “Aleviliğin din olabilmesi için bir peygamberi var mı?” Diye bir soru sorulabilir. Zaten Alevilik İslam’dan çok önceden var olduğu ve insan merkezli bir Ali inancının yaratıldığı bazı kaynaklarlardan öğrenmekteyiz. Bu
kaynaklara göre, teke kültüründen gelen Alevilerin cami kültürüyle hiçbir ilişkileri yoktur. (Şii mezhebinin Alevi-Kızılbaş dini ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir) Cemşit Bender’in bu konuda çok önemli bir çalışma yaptığını biliyoruz. Ayrıca, İsmail Beşikçi, Faik Bulut, Mehmet Bayrak gibi daha bir çok araştırmacı
da konu ile ilgili makale ve kitapları mevcuttur.
Metin Aktaş yazısında; “Alevilerle, Sünniler aynı kutsal kitaba, aynı peygambere, aynı Allaha inanmakta.” gibi bir tespitte bulunuyor. Bir defa aynı Allah’a diğer kitaplı dinlerin mensupları da inanıyorlar. Demek ki aynı
Allah’a inanmak farklı bir şeydir. Zaten Din olması için de Peygamber olması kuralı vardır. Hatta yüz yirmi dört bin peygamberden yani dinden söz edilmektedir. Dolayısıyla, Aleviliğin bir din olmasına neden Metin Aktaş rahatsız olmaktadır. Bağımsız bir din olsa kime ne zararı var ki? Bence diğer dinlere de zenginlik katar.
Bilindiği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı Resmi ideolojinin en önemli kurumlarından biridir. İzmir’de ikamet eden Sinan Işık isimli bir Alevi yurttaş nüfus cüzdanındaki din hanesine Alevi yazdırmak için mahkemeye başvuruyor.
Mahkeme Diyanet işlerinden görüş istiyor ve Diyanet Aleviliğin Sünni mezhebinin bir alt kolu olduğunu bildiriyor. Yani Diyanet de Metin Aktaş gibi Aleviliği İslam’ın içine monte ediyor. Metin Aktaş, görünüşte her fırsatta resmi ideolojiyi eleştiriyor ve suçluyor. Fakat, bu düşünceleriyle ve yaptığı böylesi çalışmalarla resmi ideolojiye hizmet
ettiğini bilmiyor mu? Bu durumda Metin Aktaş Aleviliğin neresindedir?
Ortama göre resmi ideolojiden ve kimi zaman da İslamcı çevrelerden etkilenen bazı sözde Alevilerin söylediği; “Aleviliği islam’ın içinde gösterirsek Alevilere çok yararı vardır, dışında gösterirsek şu kadar zararı vardır..” gibi
bir mantığın Metin Aktaş’ın kafasında gizli olduğunu düşünüyorum. Bu mantık bilimsellikten uzak tam bir tüccar zihniyetidir. Zaten Metin Aktaş’ın yapmak istediğinin aynısını Ak Parti sürekli yapmaya çalışıyor.
Metin Aktaş’ın şu belirlemesi bence çok önemlidir. “Dersim Kürt Alevilerin yaşam tarzıyla Batman’ da ki Sünni Kürt yurttaşlarımızın sorunları biri birinden çok
farklı değildir.” Sorunları ekonomik açıdan ele alırsak, gerçekten de birbirinden hiçbir farkı yoktur. Bu durum aynı şekilde Ege’nin ya da Karadenizin veya ülkenin herhangi bir kırsal kesiminde yaşayan yoksul Sünni Türkler için de
farklı bir durum değildir. Ama, işin etnik ve inanç boyutunun öyle olmadığının bu toplumun içinde yaşayarak görmekteyiz.
Aleviler ile sunilerin ya da diğer inanç gruplarının birlikte yaşamaları için din faktörü yerine demokrasi kültürünü geliştirmeliyiz. Bence Kendilerini islam’ın içinde görmek isteyen aleviler de, dışında görenler de nasıl
istiyorlarsa öyle inansınlar. Yani önceki bazı yazılarımda da vurguladığım gibi; “inandığı gibi yaşamak, yaşadığı gibi inanmak” olmalıdır.
07.02.2010
Mustafa Elveren
E-POSTA:
mustafaelveren@gmail.com
WEB : www.gomanweb.com
ALEVİLİK İSLAMIN NERESİNDE?
METİN AKTAŞ
1-18-2010 tarihli Günlük gazetesinde Hüseyin Ali imzalı Alevilerin İslam ile ilişkisi-1 adlı bir yazı yayınlandı. Hüseyin Ali bu yazısında uzun süredir ülkemizde tartışılan Aleviler İslam içimi İslam dışımı tartışmasına katılıyor. Aslında bu tartışma yeni değildir. Osmanlıdan
buyana siyasal iktidarlar, sağ, muhafazakar, ırkçı düşüncelere sahip insanlar Aleviliği İslam’ın bir mezhebi olarak görmüyorlar Aleviliği “sapkın”,” zındık” “rafazi” gibi kelimelerle adlandırarak toplumdan dışlamaya çalışıyorlardı. Bu konuda başarılı da oldular. Aleviler yüzlerce yıl yok sayıldı vahşi kıyımlardan geçirildi. Bir sosyalist olarak
son yıllarda Alevileri İslam dışı gören sağ kervanına bazı sol, sosyal demokrat, sosyalistlerinde katıldığını görünce Alevi kökenli bir ailenin çocuğu olarak üzülmeye başladım. Hüseyin Ali’nin Alevilikle ilgili düşünceleri hakkında düşüncelerimi açıklamadan önce şunu açıklamak istiyorum. Yarım asrı geçen yaşamım Dersimli Kürt Aleviler
içerisinde geçti. Herhangi bir ideolojinin taraftarı olmayan sıradan hangi Aleviye Hangi dinden olduğunu sorsanız hiç düşünmeden size Müslüman dininin İmamı Cafer-i Sadık mezhebinden olduğunu söyler. Eğer bir topluluk böyle inanıyorsa, kendini böyle his ediyorsa hiç kimsenin o topluluğa sen böyle değilsin, çünkü sen filana, ona. buna
benzemiyorsun , ondan, bundan, filandan şu şu farklılıkların var deme hakkı yoktur. Bu hakkı kendinden bulan insanlar bir kere daha düşünüp hatalarını görüp Alevilerden özür dilemeliler.
Devlet, resmi tarih gibi resmi bir din anlayışı yarattı ve bu din anlayışını tartışmasız gerçekmiş gibi toplumun bütün kesimlerine benimsetti. Doğrusu Cefr romanımı yazmaya başlamadan önce bende bu resmi din anlayışının etkisinde olduğumu kabul etmeliyim. Cefr romanımı
yazmaya başladığımda İslam dini ve dinler teolojisi hakkında on yıl süren bir araştırmaya başladım. Bu araştırma sonucu gördüm ki devletin resmi din anlayışı sorgulanmaz bir gerçek değildir. Hayatın bütün alanlarında olduğu gibi devlet din konusunda da bir çok tahrifatlar yapmış mutlak tartışmasız gerçek olmayan bir çok konuyu bize mutlak
tartışmasız gerçekmiş gibi benimsetmişti.
Şimdi sol çevrelerde bazı yazarların, düşünce adamlarının, politikacıların yazılarını okuyunca bu ülkede solun hala din konusunda devletin resmi anlayışından kopamadığını görüyorum. Düşüncelerimi açıklamaya başlamadan önce İslam dini nedir? Sorusuna yanıt vereyim. Bu soruya
sağlıklı bir yanıt veremezsek sağlıklı bir sonuca ulaşamayız. Devlet bize İslam dini olarak İslam dini içerisindeki bir mezhebin yorumunu İslam dinin tümü olarak kabul ettirdi. Bu doğru bir anlayış değil. İslam dini İslam dini içerisinde doğmuş bir mezhebin yorumu değil İslam dini içerisinde doğmuş bütün mezheplerin, düşence akımlarının,
tarikatların bütünüdür. İslam dinini İslam dini içerisinde doğmuş bir mezhebin yorumu olarak görmeye başladığımızda doğal olarak İslam dininin diğer mezheplerini, tarikatlarını, düşünce akımlarını İslam dışı olarak görmeye başlarız ki bu düşünce hem İslam dinini daraltır hem de İslam dini içerisindeki tarikatların, mezheplerin, düşünce
akımlarının bir arada yaşama olanaklarını yok eder. Bu gün Alevileri İslam dışı gören sağda ve solda ki insanların temel argümanları İslam dinini İslam dinini bir mezhebin yorumu olarak düşünmeleridir. Bu yanlış yorum onları yanlış bir sonuca götürüyor. Bakın Hüseyin Ali Günlük Gazetesinde yayınlanmış yazısında ne diyor: ”Sünni İslam ve Şia İslam şartları göz önüne getirildiğinde Alevilik İslam içiyle açıklanamaz. Cenaze namazı ve farklı bir biçimde ifade edilen Kelime-i Şahadet dışında İslam'ın şartları yerine getirilmez. Bunun dışında Sünni İslam'ın birçok önem verdiği değer Aleviler için bir değer değildir. Alevileri bu nedenle İslam içi
olarak görmek İslam tanımına da ters düşer. Bir yönüyle Şia İslam'a yakın görülse de Şia İslam'ı da değildir. Hz. Ali ve Hz. Hüseyin sevgisi, on iki imamlar ortak yanlarıdır, ama yine İslam'ın şartları ve daha başka değerler konusunda köklü bir ayrılık gösterirler.
Bu argümanlar çerçevesinde Alevilik İslam'la özdeşleştirilemez. Alevilik de İslam'dır ya da İslam'ın bir mezhebidir denilemez. Zaten İslam'ın bilinen mezhepleri içinde anılmaz. Bir tarikat olarak bile görülmez. O zaman İslam'la ilişkisi nasıl izah edilebilir? İslam dışıdır gibi kestirme bir tutumla da bazı gerçekler izah edilemez.”
Yazarın düşüncelerini haklı göstermek için resmi ideolojinin Alevilik hakkındaki” Zaten İslam'ın bilinen mezhepleri içinde anılmaz. Bir tarikat olarak bile görülmez. “düşüncelerini kanıt göstermesi üzüntü
vericidir.
İşte Alevilerin İslam dışı olduğunu savunan sol tamda söylediğim bu noktada yanılıyor. Şüphesiz Sünni mezhebi İslam dininin en büyük mezheplerinden biridir. Ama Sünni mezhebi İslam dininin bütünü değildir. Aleviliğin Sünni mezhebi olmadığı bir gerçektir ama Aleviliğin İslam
Mezhebi olmadığı doğru değil. Yukarıda verdiğim alıntıda da anlaşıldığı gibi yazar İslam’ı Sünni mezhebinin rütüellerinden ibaret gördüğü için Aleviliği İslam’i bir mezhep olarak görmüyor. Oysa İslam dini hakkında yeterli bilgi sahibi olsaydı Sünni mezhebinin Kuran’ın bir çok ayetinin yorumu konusunda İslam dini içerisinde geçmişten bu yana mutlak
bir düşünce birliği olmadığını bilirdi.. Bunlar tartışmalı yorumlardır. Üzülerek ifade edeyim ki ne bu yazıyı yazan nede daha başka bir çok yazı yazıp İslam dini ve Aleviler konusunda ahkam kesen insanlar İslam dini konusunda bilgi sahibi değillerdir. Eğer bilgi sahibi olsalardı bu gün Sünni mezhebinin temel rütüellerini İslam’ın bütünü olarak
yorumlamazlardı. Örneğin ben Hüseyin Aliye sorsam Kuran’ın hangi ayetinde İslam dininin beş şartı var diyor? Bana gösterebilir mi? Örneğin ben Hüseyin Aliye sorsam Kuran’ın hangi ayetinde namaz ve beş vakit namaz var? Bana ayetini söyleyebilir mi? Söyleyemez çünkü Kuran’da ne İslam’ın beş şartı ne namaz ne günde beş vakit namaz vardır. Ama bizim
solcular hiç araştırma gereği duymadan devletin resmi din anlayışından yola çıkarak Sünni mezhebinin bu rütüellerini mutlak tartışmasız gerçekmiş gibi kabul ederek bir noktada İslam’ın diğer mezheplerini ve tarikatlarını İslam dışı ilan etmektedirler. Biliyorum bir çok insan benim bu söylediklerimi okuduğunda kızacak, beni cahil olmakla itham
edecek. Ama lütfen bir kere söylediklerimi dinleyerek Kuran’ı okuyun. Bakın söylediklerim doğrumu yanlış mı?
Peki Kuran’da ne var. Kuran’da bir çok ayet mutlak bir çok ayette yoruma açıktır. Kuran’ı bilen her insan bu gerçeği bilir. Örneğin Kuran’da Sala(dua) etmek mutlaktır. Değişmezdir. İslam dinine ve Allah’ın varlığına inanan her insan dua etmek zorundadır. Ama dua etme, tarzı,
şekli, uzunluğu, kısalı vb mutlak değildir. Bu yoruma açıktır. Kişiden kişiye bölgeden bölgeye, ulustan ulusa değişiklik arz eder. İşte tam bu noktada siyasal iktidarlar yıllarca toplumu yanıltılar. Peki bunu nasıl başardılar derseniz şöyle açıklayabilirim. Dua etmenin bir rütüelini İslam dininin mutlak değişmez kuralı olarak bize kabul
ettirdiler. Ben bu gerçeği öğrendiğimde şok olmuştum. Örneğin Kuran’da namaz diye bir ibadet rütüeli yok. Namaz peygamberin ölümünden çok sonraları oluşturulmuş duayla birlikte bin çok faaliyetten oluşmuş bir İslam’i rütüeldir. Namaz Arapça değil Farsça bir kelime. Kuran’da namaz değil Sala (dua etmek) kelimesi kullanılır. Kuran’ın Türkçe meali
yazılırken bilinçli olarak Sala yerine namız kelimesi konularak İslam’ın yani Sela’nın yerine bir İslam’i rütüeli olan namaz konularak namaz Kuran’ın mutlak değişmez gerçeğiymiş gibi insanlara kabul ettirilmiştir. Kaldı ki Kuran’ı okuyan ve Kuran hakkında bilgi sahibi olan her İnsan Kuran’da günde beş vakit namaz değil iki vakit sala etmeyi
farz kılar. Gün doğarken ve gün batarken. Tekrar vatlını çizerek vurgulamak istiyorum ister namaz ister cem, ister zikir ayinleri olsun bu ibadet tarzları yalnız başına dua değildir. Duayla birlikte bir çok hareketten oluşur. Özetlersem İslam dininde dua etmek mutlak değişmez bir kuraldır ama dua etme tarzı ve yöntemi kişiye zamana ve mekana göre
değişir. Dolayısıyla İslam dini içerisinde doğmuş bütün mezhep ve tarikatların dua etme rütüelleri İslam’idir.Soruna böyle baktığımızda Sunilerinde Alevilerinde İslam olduğunu kabul ederiz;yani Cem ayinide, namazda, Hurifilerin zikirleri, Nakşilerin, Kadirilerin ibadet rütüelleri İslamidir.
İslam’ın şartlarına gelince;yazımda belirttiğim gibi Kuran’da İslam’ın beş şartı vardır gibi mutlak bir ayet yoktur. Kuran’ı okuyan insan kendine göre beş şartta on şartta yüz şartta çıkarabilir. Bunun sınırı yoktur. Ve nihayet bu gün İslam’i mezheplerin, tarikatların bir
çoğu kendince bir İslami tarikatının, mezhebin şart koşmadığı bir ayeti şart koşmakta yada şart koşulan bir ayeti mutlak şart olmadığına inanmaktadır. En basit olarak İslam’ın Sünni mezhebi Kuran’la birlikte hadis ve sünneti de şart görmekte ama İslam’ın bir çok mezhebi ve tarikatı İslam’ın temel kaynağının Kuran olduğunun sünnet ve hadislerin
tartışmalı olduğunu dolayısıyla temel alınamayacağını savunurlar. Bu düşünce hiçte yabana atılacak bir düşünce değil. Bu gün İslam’ın Şia ve İslam’ın Sünni mezheplerine ait alimlerin hadis ve sünnet kitaplarını incelersek görürüz ki iki mezhepten insanların anlattığı bir çok sünnet ve hadis biri birinin zıddı dır. Peki hangi hadisin gerçek
olduğunu hangi hadisin uydurma olduğunu nasıl bilebiliriz?Bunun kararını kim verebilir?
Suni İslam mezhebinin bu yorumunu İslam’ın mutlak yasası olarak görürseniz hadisleri ve sünneti temel almayan diğer mezhepleri İslam dışı görürsünüz. İşte yanılgı bu noktada başlar. Ben Kuran’ın bir çok ayeti hakkında yapılmış onlarca farklı yorumu okudum. Gördüm ki bütün
yorumlarda doğrudur. Çünkü o ayetti okuyan o insan öyle anlamışsa öyledir. Bir başkası da başka anlamışsa öyledir.Birinin yorumunu mutlak gerçek yorum olarak görür diğerlerini sapkın, aykırı ilan edemeyiz.
Bütün bu gerçekleri bilmeden konuşma alışkanlığından vazgeçmeli solcular.
Hüseyin ali’nin bir başka yanılgısı; “Kuşkusuz toplumların benimsedikleri inançlardan önce de inandıkları değerler vardır. İslamiyet'in doğuşundan önce Arabistan'da Yahudilik gibi tek tanrılı bir din yanında başka inançlar da ve putlara
tapıcılar da vardır. Alevilerin de İslam'ın çıkışından önce de bir inançları vardır.
Alevilerin yaşadığı coğrafyalar dikkate alındığında Yahudilik ve Hıristiyanlık bu coğrafyada pek görülmüyor. Tek tanrılı dinlerle fazla tanışılmamış. Zerdüştlüğün olduğu coğrafyalara yakın yerde yaşadıkları bugünkü bulundukları yerlerden de anlaşılıyor. Bulundukları coğrafyada Zerdüştlükten başka inançların olduğu da kesindir. Yukarı Mezopotamya
ve çevresi ilk inançların yaşadığı coğrafyadır. Daha çok doğal güçler bu inançların merkezindedir. “
Eğer Hüseyin Ali İslam dinini bilseydi peygamberin İslam dinini kendisinden önceki dinlerin inkarı üzerinde değil onların mirası ve devamı üzerinde kurulduğunu bilirdi,eğer Hüseyin Ali Kuran’ı bilseydi Kuran’da ki surelerin büyük çoğunluğunun Tevrat’tan ve İncil’den alındığını
bilirdi. Şunu demek istiyorum. Hem İslam dini hem de İslam dini içerisinde doğmuş bütün mezhepler kendisinden önce varolmuş kültürlerden inançlardan etkilenmişlerdir. Böyle olmaması mümkün değil. Mesela İslam’ın en büyük ekollerinden biri olan İmamı Azam(Hanifi) ekolü İslam dini doğmadan önce Arap kabileleri arasında çok yaygın olan İbrahimi
dininden etkilenmiştir. Doğduğu topraklardaki kültürlerden etkilenmemiş hiçbir inanç yoktur.her inanç doğduğu topraklardaki kültürleri bere berinde gelecek kuşaklara taşıma görevini görmüştür. Bu bazı inançlarda çok fazla bazı inançlarda daha az olabilir; hepsi bu.
Hüseyin Ali’nin bir başka yanılgı; Aleviler de bugünden anlaşıldığı gibi toplumsal ve demokratik karakteri olan bir inançtır. Devletle tanışmamış bir topluluk olarak hak, adalet ve eşitlik içinde yaşamaktadır. “
Bu doğru bir analiz değildir. Bir çok insan bu yanılgıya düşer. Alevi topluluğu sınıfsız ,kastsız bir topluluk değildir. Diğer İslami mezheplerde insanların yaşadığı bütün sınıfsal, kastsal sorunlar Alevi topluluklarında da var. Örneğin Dersim Kürt Alevilerin yaşam tarzıyla
Batman’ da ki Sünni Kürt yurttaşlarımızın sorunları biri birinden çok farklı değildir. Bu iki toplulukta birinde sosyal adalete, eşitliğe dayalı bir komün al yaşam diğerinde feodal yada kapitalist yaşam var demek düş görmektir. Bu o kadar bariz bir yanılgı ki üzerinde düşünmeye bile değmez. Bunun böyle olmadığını iddia eden varsa atlasın bir
arabaya Dersim’e gelsin.
Solcuların bu düşünceleri savunmalarının arkasındaki düşünce Alevileri sola çekmektir. Alevileri sola çekeyim derken solcular Alevileşerek soldan uzaklaştı. Sanki biz Alevileri İslamın bir mezhebidir dersek Alevileri sağa teslim ederiz gibi bir ön yargı var solcularda.Bu
önyargı bizi yanlış hayal ürünü sonuçlara götürmektedir.
Şüphesiz İslam dini içerisindeki mezhepler, tarikatlar birbirlerinden farklıdır. Çünkü mezhepler ve tarikatlar hangi akaçla ve dinsel rütüelle kurulurlarsa kurulsunlar kurulmalarının asıl amacı kendilerini ve topluluklarını siyasal iktidarda ifade etmektir. İslam dinide farklı
sosyal sınıflardan insanlardan oluşmuş bir din olduğu için bu dinin hüküm sürdüğü topraklarda yaşayan sosyal sınıflar, etnik kimlikler kendileri iktidarda ifade etmek için tarikatlar, mezhepler kurmuşlardır. Bu mezhepler temsil ettikleri sınıfa göre şekillenmişlerdir.Bu anlamda İslami mezhepler arasında farklar,ayrılıklar vardır. İslam tarihi
incelendiğinde İslam’ın iç hesaplaşmasında ölen insan sayısını görürüz.İnançsal ayrılıktan kaynaklanıyormuş gibi görünen bu kavgaların arkasında sınıfsal ve ulusal sebepler vardır.
Özetlersem. İbadet etmeyi temel almış bütün mezhepler son tahlilde biri birine benzerler. Mezheplerin ibadet rütüelerindeki uzunluk kısalık, sıklık,azlık, esneklik katılıklara bakarak bir mezhep rütüelini meşru diğerlerini meşru görmemek doğru bir anlayış değil. Cam evinde
ibadet etmek İslami, camide ibadet etmekte İslami, bir mescitte zikir etmekte İslami bir ibadettir.
Bu gün hem Alevi mezhebinden insanlar hem Sünni mezhebinden insanlar aralarındaki farklılıkları,ayrılıkları anlatırlar hep. Ortak noktalarından hiç söz etmezler.Hem Sünni kesim hem Alevi kesim adına hareket ettiğini söyleyen siyasetçiler, kurumlar ısrarla Alevilerle,
Sünnilerin ortak noktalarını inkar ederler; eğer bu iki kesim farkılıkları, ayrılıklarına ayırdıkları zamanın onda biri kadar bir zamanı ortak noktalarını anlatmaya ayırsalardı öyle inanıyorum ki bu güne kadar yaşanmış acıların bir kısmı yaşanmamış ortak bir yaşam kurmanın olanakları artmış olacaktı. Alevilerle, Sünniler aynı kutsal kitaba,
aynı peygambere,aynı Allaha inanmakta. Bu çok önemli bir ortak noktadır. Peki neden hiç birimiz bu ortak noktalardan söz etmeyiz?Alevilerle, Sünni yurttaşlarımızın ortak noktalarda birleşip,biri birlerinin farklılıklarına saygı göstererek ortak bir yaşam kurmaları neden belli çevreleri rahatsız ediyor? Neden ısrarla farklılıklarımızı ortak
noktalarımızı yok sayacak kadar abartıyoruz? Neden hala günümüzün sorunlarına İslam’ın iç hesaplaşmasının husumetleri gözüyle bakıyor, Alevilerle,Sünniler neden kapitalizme karşı demokrasi mücadelesinde ortak kurumlarda örgütlenmiyor? Neden hala hayata ve toplumsal sorunlara mezhep penceresinden bakıyoruz? Bunun kime yararı var? Alevi,Sünni
halkın bu bakışta ne çıkarı olacak? En önemlisi günümüz insanlığın ve hayatın sorunlarına din mezhep ve gözüyle bakarak sorunları çözmek mümkün mü?
03.02.2010 / Gomanweb
Merhaba, Hocam,yazılarınızı okumak benim için bir zevk. Ama bazan gerçekleri bilmenize rağmen toplumdan dışlanmamak için söylemekte zorlanıyorsunuz gibime geliyor.Misal; Metin Aktaş'a verdiğiniz cevap: Alevilik İslamiyetin
içindemi yazısına) Kuranı okuduğunuzu ve çoğu solcuların okumadan araştırmadan Aleviliği islamiyetin içinde değil dediklerini söylüyorsunuz doğruluk payı var. Ama : bencede Alevilik islameyetin içinde değil.Kuranın mealini,incili,tevratı okumuş ve tekrar incelemekte yarar gördüğüm içinde yine okumaya tevrattan başlamış biri olarak.Sizden şunu
sormak istiyorum değerli hocam ukalalık etmiş olmak için değil Aleviler bu soracağım şeyi devamlı tekrarladıkları için.40 Ceminde 17 kadın gerisi erkek semah dönüyorlar ve Muhammet bu baraka gibi yere uğruyor,içeri girmek isteyincede içerdekiler içeri almıyorlar, sonra ben sizden biriyim v,s diyor ondan sonra içeri girebiliyor.Bu hikaye herkes
tarafından bilindiği ve sizinde bilginiz dahilinde olduğu için kısa kestim.Hocam bu hikaye ; Aleviliğin islamdan önce var olduğunun ispatı olamazmı? Gelelim Kurana: Allahaşkına Kuranın neresinde yazıyor kadın erkek birlikte ibadet eder,hemde sazla sözle.Kuranı herkes kendi düşüncesine göre uygulamış doğruŞafiler,sünniler ve benzeri islam
tarikatçıları.Ama Alevilik ne bir tarikat ne de islamla alakalı Alevilik kadına verdiği değer.Benim kabem insan,72 millete aynı gözle bakmak ve ibadet şeklimiz.Saymakla bitmeyen yaşam şeklimiz.Ha! bu gün aleviler böylemi ? ozaman haklısınız. Alevilikle asla alakamız kalmadı.Çünkü senelerce yapılan baskılar bizi bizden aldı.Dışlanmanın verdiği
korku en nihayet bizi asimile ederek bizi bizden uzaklaştırdı ve bu gün en iyi islam biziz etti.Önünden kadın geçerse,domuz,eşek geçerse namazın bozulur, yolda gayri müslümle karşılaşırsan onu itekle selam bile verme diyen bir kuranın mealini okudum.Hemde Süleyman Ateşin ve Yaşar Nuri beyin yazdığı meali.Namaza gelince iki rekat.oruca gelince
yine var ama kaç o yazılı değil.İçeriği ise günümüze hiç mi hiç uygun değil.Yalnız şunu da söylemek istiyorum.Ben de araştıran çok okuyan biriyim sizler kadar değilsede kendi çapımda kimsenin inancına da saygısızlık etmeden kim neye inanıyorsa inansın ama gerçekleride çarpıtmalarına aydın insanların müsade etmelerinede üzülüyorum.Eğer
çağdaşlaşmaktan yana isek korkmadan çoğunluğun savunduklarından çekinmeden gerçekleride cesaretle söylemeliyiz.Namuslular .namussuzlar kadar cesur olmalı. Dişlanmaktan korkmak biziesaretten kurtarmaz diye düşünüyorumve Metin beyin yazdıklarına katılıyorum ve sizlerede saygılarımı sunuyorum.
HATİCE KIZILYILDIZ
|
Peygambersız Din Olur mu?
Xeyri Xoce
(Hayri Demirel)
Eğer alevilik din ise peygamberi kimdir diye daha önce bir yazınızdan dolayi size sormuştum. Cevap yazmamıştınız. Bu yazınızda da aleviliğin din olduğunu ispatlamaya çalışıyorsunuz, ama gene peygamberden söz etmiyorsunuz. Böylece düşücenizle çelişiyorsunuz. Herhalde hiç bir alevi sizin
düşücenize katılmıyordur.
Aleviliğin bugünkü uygulanan islamlıktan önce olduğuna katılabilirim. O zaman alevi değil evelidir. O da mezheplerden öncesine de dayanabilir.
ALEVİLER zerdüşt olabilirler. Kürtler de daha önce zerdüşttu.
peygamberden sonra taht kavgaları başlar, halifelik dönemi...
Aleviler ilk üç halifeyi kabul etmezler, halifelik Ali'nin hakkı olduğunu söylerler. Hala da öyle düşünürler. Din babadan-oğla geçer derlerler. Ama bugün dinle uğraşanlar atanıyorlar. Çünkü din devletlerin güdümüne girmiştir, din adamları da devlet memuru olmuşlardir. Böylece devletler dini çıkarları uğruna kullamışlardır. Gerçekten inananları
ayırırsak bugün bireyler de dini çeşitli şekilde kullanmışlardır.
Suni mezhebine mensup olanlar tarıh boyunce alevileri hem gayrı müslüm olarak düşünmüşler hem de namusla ilgili saçma sapan yalanlar uydurmuşlardır. Bırakın sıradan halkı, bakan ve başbakan düzeyindekiler bile (öyle olmadığı bildikleri halde) öyle düşünürler. Öyle düşünenler yüzündedir ki tarih boyun aleviler kiyima uğramışlardır.
Neden aleviler muharrem ayinda yas tutarlar?... Hz Hüseyin için... Niye? Hz Hüseyin yanlılarıdırlar da ondan.
Hz Hüseyin kimdi?.. Peygarin tornu. Yani islam peygamberi Hz Muhammet'ın tornu..
Hz Hüseyin'in karşıtları kimlerdi?.. Maviye, Yezit ve taraftarları. Kimlerdi bu taraflar. Onu da kendileri karar versin. Ama bir gerçek varki islam dünyasında (MAVİYE VE YEZİT) isimli kimse yoktur. Nedeni de peygamberin torununa yaptıklarından pişman olduklarından olsa gerek.
Ali'den sora hilafet sürekliel değiştirmiş, sonunda da osmalılarda kalmıştır. BU sunilik mezhebidir ve ayni zamanda devletin dinidir, hem de resmi dini... Oyseki laik ülkelerde devletin resmi dini olmaz.
Din dersinin mecbur olduğu, diyanet işlerinin olduğu bir devlette laiklik olmaz. Ama aleviler ve kendini aydın sananlar (Türkiye laiktır laik kalacak) diye sologan atarak, kendierini ve halkı kandırıyorlar. Bu devletin laik olmadığını bilseler iyi ederler. Diğer taraftan da cuhuriyet var ama demokrasi yok.
Aleviliği herkes kendine göre tarif ediyor. Yaşam şekli diyenler var, bir felsefedir diyenlern var, alevilere soran yok.
Alevler Ehlibeyit yanlısıdır, 12 imama inanırlar. kurandan ayetler okuyarak dua ederler, cemevinde Allaha secde ederler, sürekli Allah, Muhammet.Ya Ali diye ibadet ederler. Bir alevi olarak bunun böyle olduğunu sende biliyorsun. Kendinle çelişiyorsun. Düşücen faklı olabilir ama sürekli alevi olduğunu söylüyorsun. Çünkü anan baban alevi. Aleviliği
her şeye rağmen mezhep üstü görebilirsin.
Bir önceki yazınızda da kimlik konusunda sanki bir görür gibi oldum. (Yanlışsam beni düzelt) Kürt kimliğimiz inkar da edilse illede örgütlenip savunmak gerekmez, nasıl olsa günün birinde kabul edilecek) diyorsun. Yanılıyormuyum?
Alevi çalıştayı da kürt açılımı gibi amacı asimilasyondur.
Kendizi kandirmayin CHP Solcu olmadığı gibi ulusacıdır ve ırkçıdır. Dün MHP nin yapıp da bugün yapmak istemedıklerini CHP yandaşları yapıyor. Solcuları lınç eden Edirneliler CHP li değilmi?.. Linç olaylarının olduğu yerlerde CHP hem güçlüdür hem de olayları kınamayarak onaylamışır. TIPKI ergenekoncuların avukatlığına soyunduğu gibi.
Ergenekon karşıtı olmak AKP Lİ OLMAK değil, haktan yana olmaktır. Anladığım kadarıyla. acaba diyorum ergenekoncu olmak ilerici mi olmaktır, yoksa CHP li mi?.. CHP olanlar partilerinin tarihini araştirsinlar. Ne yazık ki ben de eskiden CHP liydim. Ulusal milliyetçi ve ırkçı olanlara sözüm yok. Hepimiz bu ülde yaşıyoruz, demokrasi onlara da lazım
olur, bir gün.
XEYRİ XOCE
08.02.2010 / Gomanweb
Sayın Metin Aktaş İslamın Neresinde Duruyor?
Sedat Gezgin (Hılmanlı)
Geçen hafta gomanweb.com ve bazı sitelerde sayın Metin Aktaş’ın “Alevilik İslamın Neresinde?” adlı makalesini ibretle okudum. Dersim’li Alevi bir Kürt olarak zaten alevilik konusunu yakınen takip etmekteyim ve araştırmaktayım.
Sayın Aktaş’ı bir romancı olarak tanımaktayız. Sitelerde yazılarını takip etmekteyim. Şimdiye kadar iki kitabını okudum. Dersim’li bir Kürt Alevisi olarak, kendisini nasıl görüyor, tam olarak bilemiyorum. Sayın Aktaş aleviligi araştırıp ögrenmeden “Ali, Veli ve
Hasan” kelime oyunlarıyla bir çirpida Aleviligi islamın merkezine oturtuyor.
Sayın Aktaş tamda burada işbirlikçi, yol düşkünü ve ihanetçi aleviler olarak bilinen İzettin Doğan. Rıza Zelyut, Mehmet Yaman gibilerinin tuzağına düşüyor ve onlar gibi konuşuyor. Unutmamalıyız ki onlar devletten trilyonlarca rant alarak, aleviligi Türk-İslam
sentezine oturtmaya çalismaktadirlar. Örnegin. Mehmet Yaman bir ilahiyat profesörüdür. Bir aleviden hiç İlahiyat pröfesörü olurmu ? Bu insanların alevilik hakkında ne yazacaklarını, aklı başinda birisi çok rahat tahmin edebilir.
Sayın Aktaş Dersim’deki bütün alevilere sorulduğu zaman, “dinlerinin Islam, mezheplerinin ise Caferilik olduğunu söylerler” iddiasında bulunuyor. Yanılıyorsunuz Sayın Aktaş. Daha düne kadar her Dersimlinin evinde kendi katliamcıları olan M. Kemal ve İsmet İnönü’ün
birlikte çekmis olduğu resimleri duvarlarda asılı bulunuyordu. Her evde neredeyse ya bir Kemal, ya bir Mustafa veya bir İsmet ismine rastlanmaktaydı.
Ama bugün hiç bir evde bu resimleri bulamazsınız. Daha 25-30 yıl önce Dersim’de herkes en iyi “Türkçü olmak” için, bir yarış içindeydi. Devletin uyguladığı katliam, zor ve baskıdan dolayı, bugün Dersim’de tek bir çocuk kendi ana dilini ögrenememektedir. Halbuki
40-50 yıl önce durum tam tersiydi ve Türkçe bilenlerin sayısı iki elin parmakları kadardı. Bütün asimilasyon ve şiddete rağmen, bugün Dersim’de herkes iyi bir Kürt olmak ve iyi bir alevi olmak çabasindadir.
Sayın Aktaş, 25-30 yıl önce her Dersim’li “gerçek müslüman biziz” ve “gerçek Türkler biziz ve aslımız bilmem nereden geliyor” demekteydi. Bugün bu gerçek dışı realite kırılmış ve Dersimliler kendilerine “Aleviyiz” demekte vede “alevilik bizim inancımızdır.”
demektedir.
Elbette kendisine müslüman, dinsiz, zaza vs. diyenler de her zaman çikacaktir. Sayın Aktaş, Kürtlerin vermiş olduğu özgürlük ve demokrasi mücadelesi sayesinde birçok şey degişmiştir. Elbette degişmeyen ve sizin gibi düşünen insanlar her zaman olacaktır. Sahi Siz
kendinizi islamın neresine koyuyorsunuz ?
Diyelimki Siz bir Kürt alevisi olarak kendinizi islamın içinde görüyorsunuz. O zaman Size sormak istiyorum. Siz islamın hangi şartlarını yerine getiriyorsunuz? İslamiyetin günlük sosyal yaşamda bazı kuralları ve ritüelleri vardır. Siz bunların hangilerini
biliyorsunuz ve yerine getiriyorsunuz?
Bir alevinin islamın şartları, kuralları ve ritüelleri ile uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur. Hatta alevilere ait olan ritüellerin tamamı islamda yasak ve sapkınlıktır. Siz bunları benden daha iyi biliyorsunuz Sayın Aktaş. Kendinizi zoraki islamiyetin
cenderesine sokabilirsiniz. Ancak bütün Dersimliler adına fikir belirtmeye hakkınız yoktur Sayın Aktaş. “Ali, Veli-Hasan” kelime oyunlarıyla biz alevileri, özellikle de Dersim alevilerini müslüman göstermeye hakkınızın olmadığı kanaatindeyim.
“Aleviler ve Sunniler aynı kutsal kitaba, aynı peygambere ve aynı Allaha inanmaktadırlar.” diyorsunuz. Sayın Aktaş buda basit bir aldatmaca ve kelime oyunudur. Ali, Hasan ve Hüseyin demekle müslümanlık olmaz. Siz Kürt Yezidilerini tanıyormusunuz ? Hani 72
katliamdan geçip de islamı kabul etmeyen Kürt topluluğunu demek istiyorum. Yezidilerde her evde en az bir Hasan, Hüseyin ve Ali vardır. Bunu araştırıp sorduğumda ise, korkudan ve takkiyeden dolayı bu isimleri taktıklarını söylediler. İşte aleviler içinde Ali, Hasan, Veli bir takkiyedir.
Sayın Aktaş, burada Size aleviligi açıklamaya çalisirsam, sitenin tamamını işgal etmem lazım. Madem aleviler Muhamed’i peygamber olarak tanıyorsa, alevilerde kaç tane Muhamed adı vardır? Kırklar Ceminden bahsediyorsunuz. Siz Kırklar Ceminde güya bir üzüm tanesini
getiren Salman-ı Farisi’yi tanıyormusunuz? Salman-ı Farisi’de Bilal-i Habeş gibi Muhamed’in kölesidir. Güya islamiyeti ilk kabul edenlermiş. Köle-Efendi ilişkilerini göz önüne aldığımızda, özgürlesen kölenin ne yapacağını tahmin etmek lazım.
Kırklar Cemi bir sırdır. Anlatılanlar ise tamamıyla bir hikaye ve uydurma masaldır. Bugün alevilerin anlattığı şekliyle bir Kırklar meclisi yoktur. Aleviler islamın katliam, baskı ve şiddetinde kurtulmak için, böyle bir masalı takkiye yaparak kullanmışlardır.
Benim bu konudaki birçok yazım sitelerde yayınlanmaktadır. Hasan Sabah ve Alevilik adlı yazımın 7. bölümünde anlatılanları burada tekrar hatırlamak geregi duyuyorum. Çünkü Kırklar meclisinde adı geçen Salmanı Farisi’yi iyi bilmek gerekiyor.
Kırklar meclisi denilen hayali hikayeyi iyi kavramak gerekiyor. Arap-İslam orduları islamı yayma adına Afrika ve Asya’yı yağma ve talan ederken, Mezopoyamya’da Sasaniler hüküm sürmekteydi ve halkın inancıda Zerdüşlüktü. Arap-İslam orduları Mezopotamya’yı 641-643
yılında işgal ederler. Önce Sasanilerin başkenti Csetiphon (Median) şehrini yakıp yıkarak yerle bir ederler. Arap rejimi bu şehrin valiligine Salman-ı Farisi’yi atar. Zira Salman-ı Farisi aslen Fars asıllı olup, Farsçayi iyi konuşmaktadır.
Salman-ı Farisi önce şehire bir cami yaptırır ve Zerdüşt kökenli Sasani halkını Cuma namazlarına davet eder. Davete gelmeyen insanları zorla ve kılıç zoruyla getirerek, müslüman yapmaya çalisir. Yaptığı katliamlar da ayrı bir konudur. Salmanı Farisi’yi hayali
Kırklar Meclisinden tanımaktayız. Tamamı hayali ve mitolojik bir hikaye olan Kırlar Meclisinin kahramanlarından Salman-ı Farisi’nin burada vali olarak görevi, insanları katletmek ve kılıç zoruyla müslümanlaştırmaktır. “Salaman-ı Farısi Hz. Muhamed zamanında küçük bir köle olarak alınarak büyütülmüş ve bilahare Ali gibi islamın en güçlü ve en
cengaver kişiliklerinden biri olmuştur.” Yakubi. İslam Tarihi S.342 Burada Kırklar Meclisi hikayesinin yorumunu okuyuculara bırakıyorum. İslam içindeki eli kanlı kişilikleri zorla alevi felsefesinin içine koymayı ben gayet iyi anlıyorum. Ya Siz Sayın Aktaş ?
Sayın Aktaş, Siz gerçekten aleviligi biraz araştırsaydınız, bizlerde burada bu konuyu tekrar açmayacaktık ve zaman kaybına uğramayacaktık. Yazdığınız romanların konusu bu degildir. Dolayısıyla Alevilik konusunda olur-olmaz degerlendirmelerde bulunmak, Sizi kör bir
kuyuya götürür.
Sayın Aktaş, alevilerin tanrısı insandır. “İnsan eksik bir Tanrı. Tanrı ise mükemmel bir insandır.” Alevilerde neyi aramak istersen, Kabe’de degil, Hac’da degil, insanda aranması gerektigi gerçekligi vardır. Bu konuda binlarce alevi deyişi, beyitler ve Gulbanglar
mevcuttur. Şimdi onları buraya sıralamanın yeri ve zamanı degildir. Size alevi deyişlerini okumanızı ve bir anlam çikarmanizi tavsiye ediyorum.
Sayın Aktaş, bazı kesimlerin (bizce Kürtçüler, Marksistler veya Alevi örgütlenmeleri) aleviligi islamın dışında görmesine üzüldügünüzü belirtiyorsunuz. Evet, İzettin Doğan, Rıza Zelyut ve benzerleride aynı sözleri söylemektedirler. Onlarda çok üzülüyorlarmis, hatta
İzettin Bey aleviligi Marksistlerin ve Kürtçülerin elinden almak için mücadele ettigini her yerde açıklamaktadır. Siz gerçekte kimden yanasınız Sayın Aktaş? Siz ya rantçı, işbirlikçi ve çete aleviligini yapanların yanında, yada demokratların, yurtseverlerin ve gerçek alevilerin yanında yer almalısınız.
Günümüz alevi örgütlenmeleri, bir avuç işbirlikçi ve yol düşkünü aleviler hariç, aleviligi bir inanç olarak ele almaktadır. Yüzbinlerce alevi yürüyüş ve mitingler düzenleyerek, alevi inancına ve haklarına sahip çikmaya çalismaktadirlar. Gerek Avrupa’daki ve
gerekse de Türkiye’deki Alevi örgütlenmelerinin görüşleri nettir. Ancak Siz bunları göremiyorsunuz veya anlamak istemiyorsunuz. Buda sizin sorununuzdur Sayın Aktaş. Kendinizi Islam veya başka bir şey olarak görebilirsiniz. Ancak diger alevileri ve Dersimlileri müslüman göstermeye hakkınız yoktur.
Sayın Aktaş, gerek Kürtler ve gereksede Aleviler hergün daha da bilinçlenmekte ve saflarını netleştirmektedirler. Aleviligi islama monte etmek, sadece kafa karışıklığı ve bilinç çarpitmasina sebep olmaktadır. Ancak buna cevap verecek yurtseverler, demokratlar ve
gerçek aleviler her zaman var olacaklardır. Burada yaptığım degerlendirmeler ne sağ, ne sol ve nede milliyetçilik temelindedir. Alevi inancı üzerine yazılı çok sayıda kaynak ve metaryal mevcuttur. Egemen sınıfların etkisinden kalmıyarak, alevi inancımızı ögrenerek geliştirebiliriz. Yeter ki bu konuda gerçekten istegimiz olsun.
08.02.2010 / Gomanweb
Aleviliği islam içine islamiyetin içine çekmeye çalışan ...vanlardan bıktım ben. Yaptıklarının hiç bir önemi ve değeri olmadığı gibi bir zararı da yoktur. Hele hele bunu kendine misyon edinen ..şek beyinliler ne bok yiyorlarsa yesinler. Onlara verecek bir tek cevabım bile yok. Muhatap dahi alınamayacak kadar beyinsiz
böceklerdir onlar.
Alevilerin inandığı Allah dahi onların inandığı allah değildir. Tüm dinlerin Alevilere saldırmasının nedeni de budur.
Bakınız Alevilerin inandığı allah ki Allah yoktur Alevilikte, yaradan vardır ve adı Oli-Uli-Alidir: Her şeyi kendi bedeninden yaratmıştır. İnsanda tecelli etmiştir, Onun gönlüne mihman olmuştur.
Tüm dinlerde ise allah herşeyi yoktan varetmiştir, kendi bedeninden değil. Yarattığı herşeyden münezehetir, Hİç birşeyde tecelli etmez ve varlık alemine asla mihman olmaz.
Sevgili dostum;
Bu tür insanlara ne cevap ve ne de yazılarını taşı.
Biz onlarla uğraştıkça onlar daha çok kokuyorlar ve rahatsız ediyorlar.
Kal sağlıcakla
Zülfü Akar
MEKTİN AKTAŞ ta saniyorum islamcı hocalarından ders almiş
Aleviliği islamiyete yamama çabalari içerisinde olan islamin kalemşörleridir
Aleviliği türklüğün kürdlüğün içine hapsetmeye çalişan alevilik adina aleviliği bilmeyenlerdir.
Aleviliğe bu kalıplar dar gelir dar
Alevili islamin içine girecek kadar dar degil genistir evrenseldir.
Peygamberi yok evet çünkü önce insan diyor bir kişiye tapmiyor
Diger dinler bir kişiye tapar peygamber olarak oysa alevilik tüm insanliğa.....
Aydın COŞKUN
|