"İleri Demokrasi" Aldatmacası
Bir taraftan 90 yıllık
resmi ideoloji çatırdamaya başlarken, öte yandan devlet içindeki iktidar
yanlısı güçler Ak(p) Kemalistleri üretmeye başladılar. Bunların ne kadar
demokrat oldukları üzerinde biraz düşünmemiz gerekir.
Her şeyden önce yüzde on
seçim barajı uygulamasıyla bu sistem ve bu sistemin ürettiği iktidarlar
demokrat olabilirler mi?
“Açılımlar” aldatmacasıyla
KCK operasyonu altında Kürt siyasetçilerini cezaevlerine koyan, üstelik de
anadillerinde savunma yapmasını engelleyen bir anlayış demokratlıkla
bağdaşabilir mi?
“Alevi Çalıştayları” adı
altında Alevileri birbirine düşüren, çeşitli kurnazlıklarla onların altını
oymaya çalışan, Diyanet’e entegre eden, okullarda din derslerini sözde
Alevilik içeriğiyle daha da yaygınlaştıran bir siyasi düşünce nasıl demokrat
olabilir?
Cemaat ve iktidar aleyhine
kitap yazdı diye kendi polis müdürünü içeri tıkan, “karargâh evleri”
bahanesiyle sosyalist bir partinin genel başkanını ve yöneticilerini zindana
atan bir zihniyet ne kadar demokrat olabilir?
“Ergenekon”u savunup
“cemaate” karşı çıkanlar, ya da “cemaati” savunup “Ergenekon”a karşı çıkanlar
demokrat olabilirler mi?
Mustafa Kemal’in ya da
Muhammed Mustafa’nın gölgesi altında siyaset yapanların demokrat olması mümkün
müdür?
Bir ayağı kışlada, diğer
ayağı ise medresede olanlara demokrat denilebilir mi?
Bu satırların yazarı da
dâhil olmak üzere; yüzlerce gazeteciyi, bilim adamını TCK’nın 301-215 ve
benzeri maddelerle cezalar yağdıran bir hukuk(suz) sistemini savunanlar
demokrat olabilirler mi? (1)
Hala Türk Milleti adına
kararlar veren ve bir türlü Türkiyeleşmemiş kurumların var olduğu bir ülkede
“ileri demokrasi” var diyen Sayın Başbakan bizleri aldatmıyor mu?
“Örneğin Ankara Hukuk
Fakültesi öğretim üyelerinin yaptığı bir ankete katılan yargıçların yüzde
50’den fazlası hukuka göre değil, devletin çıkarlarını gözeterek karar
verdiklerini açıkça itiraf ettiler. Bir ülkede yargıçların çoğunluğu devletin
çıkarını gözeterek ya da ideolojik tercihlerine göre karar verebiliyorsa o
ülkede hukuk devleti değil, devlet için hukuk vardır...
Sadece yakın geçmişimize
göz atmak dahi bunun böyle olduğunu net karelerle karşımıza diker: Ergenekon,
Susurluk, “Hayata Dönüş”, KCK, TMK mağduru çocuklar, Devrimci Karargâh, Hrant
Dink, Pınar Selek, İsmail Beşikçi, protestocular, gazeteciler, çizerler,
yazarlar...
Bu siyasi dava bolluğu,
aynı zamanda hak ihlâllerinin ve dolayısıyla da adaletsizliğin somut kanıtları
değilse nedir ki?” (2)
Bu soruları daha da
çoğaltabiliriz. Şimdi bazı okuyucular, “demokratlığın ölçüsü nedir?” diye
sorabilirler. Bence en önemli temel ölçütlerden birisi birbirlerimizin
düşüncelerine tahammül etmektir. Ne yazık ki, birbirimizin fikirlerine
tahammül edemiyoruz. Çünkü Türkiye’nin mevcut eğitim sistemi insanlarımızı bu
çerçevede yetiştiriyor. Önce insan değil, “önce vatan” mantığıyla hareket
etmektedir.
“Bayrak inmez, ezan
dinmez”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Her şey bu vatan için” “Ne mutlu
Türküm diyene!”, bu sloganları daha da uzatmak mümkündür. Yani her şeyini
Vatan, millet, bayrak, ezan üzerinden kurgulayan bir sistem var. Bu sistem
hiçbir zaman değişmedi. Sadece ara-sıra göstermelik demokrasi aldatmacası ya
da “balans ayarı” yapıldı.
Dolayısıyla bu günkü
iktidarın da kendi ideolojisini bunların üzerinden uygulamaya çalıştığını
düşünüyorum. AKParti iktidarının da artık diğer hükümetlerden hiçbir farkı
olmadığını çok net olarak görebiliyoruz. “Al birini vur ötekisine.”
12 Haziran’da Milletvekili
seçimi için tüm siyasi partiler yüzde on baraj ayıbıyla sanki bu ülkede
demokrasi varmış gibi siyasi bir yarış içine gireceklerdir. Başta iktidar
partisi olmak üzere, CHP ile MHP’nin Devletin kasasından milyonlarca Lira
yardım aldıklarını, buna karşılık Mecliste grubu bulunduğu halde bir tek kuruş
yardım verilmeyen BDP de bu yarışa katılacaktır. Sen benim ayaklarımı
sakatlamışsın, ondan sonra da gel benimle yarış diyeceksin. Bu kadar
eşitsizlik, hukuksuzluk olur mu?
Her türlü engellemeye
rağmen BDP’nin iki koldan ittifaklar yaratmasını önemsiyor ve yerinde bir
çalışma olduğunu düşünüyorum. Tabiki çok zor bir iş olduğunu biliyorum.
İttifak kurmaya çalıştığı alanlardaki kişi ve kuruluşlar HEP-DEP deneyiminden
umarım ders çıkarmışlardır.
Hep yazdım, kürt
siyasetiyle işbirliği yapmayan hiçbir siyasi partinin tek başına AKPartiye
karşı iktidar olması mümkün değildir. O nedenle Kürt siyasetinden uzaklaşıp,
seçim sonrasında uğrayacakları yenilgiyi hiçbir kişi ve parti BDP’yi sebep
olarak artık gösteremez.
Bu seçimde BDP’nin
bağımsız listelerle en az 30 milletvekiliyle meclise gireceği tahmin
edilmektedir. Bazı Alevi kurum ve kanaat önderlerinin BDP’yle görüşmeler
yaptıkları yönünde duyumlar alınmaktadır. Ayrıca, sol ve sosyalist birçok
kurum ve kuruluş da BDP ile ittifak yapmaları şimdiden kesinleşmiş gibi
görünüyor.
Diğer taraftan en önemli
bir faktör de Alevilerin tavrı olacaktır. Alevi kurum ve kuruluşları hala
netleşmemiş durumdalar. Alevi kurum ve kuruluşlarının bu seçimde oy
dengelerini ciddi bir biçimde etkileyeceği de bir gerçektir.
Aynı şekilde CHP Lideri
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersimli Alevi bir Kürt olması da bu seçimde oy
dengelerini epeyce değiştireceğini göz önüne almak gerekir.
Bu ülkede ister
göstermelik, ister baskı altında yapılan tüm siyasi alanlarda biz
sosyalistler, devrimciler ve demokratlar evrensel demokrasiyi inşa edinceye
kadar mücadelemize devam edeceğiz.
Savcılar devamlı
hakkımızda soruşturmalar açsalar da, mahkemeler cezalar verseler de, polisler
her gün kapımızı çalsa da, “Kapıları çalanlar tarih oluyor; kapıları
çalınanlar tarihe geçiyor” (Can Dündar-Milliyet)
13.03.2011
Mustafa Elveren
İletişim:
mustafaelveren@gmail.com
DİP NOTLAR:
(1)-
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_Ceza_Kanunu_301._maddesi
(2)- Temel Demirer
/ sosyalist Demokrasi
|