KÜRD’Ü BU DURUMA
DÜŞÜRENLER UTANSINLAR
Mustafa Elveren – Em. Öğrt
Otuz yedi yıldır beni zehirleyen sigara illetinden
kurtulmak için üç gündür direniyorum. Tam bu sırada kızımın dershane sınavına
girmesi için beraber dershaneye gitmek üzere, duraktan dolmuşa bindik. Binerken
konuşması ve her şeyi ile kürt olduğu anlaşılan 16 yaşlarında bir genç, oturduğu
koltuktan biraz sıkışarak “Amca ayakta kalma, (oturduğu koltukta sıkışarak)
sen de otur..” Beni tanıyan bizim kürt gençlerinden biri olabileceğini
düşünerek hemen dediğini yaptım ve yanına sıkışarak oturdum. Kucağında küçük bir
çanta vardı. O çantanın bir ucu benim sol bacağım üzerine gelmişti.. Bir-iki
durak gidince, pantolonumun sol cebi üzerinde sanki bir elin gezdiğini fark
ettim. Elimi cebimin üzerine götürdüm, içinde on lira kağıt para.vardı, yerinde
duruyor, Kendi kendime “Herhalde bu genç çocuğun elindeki valizin sürtünmesinden
olmuştur.” Diyerek, pek önemsemedim. Ancak, üç gündür karşısında direndiğim
sigara illetinin tüm zehirsel baskısını üzerimde hissediyordum. Tahminen 3 veya
4 durak sonra bu genç dolmuşta indi. O indikten sonra ben tekrar pantolonumun
sol cebini yoklamaya başladım. Fakat, cepteki on Liranın yerinde yeller
esiyordu.. Biraz sıkça kontrol etmeye başlayınca, karşımdaki koltukta oturan ve
kucağında iki çocuğu bulunan bir bayan, “Amca o adam senin cebindeki parayı
alınca ben gördüm, benim gördüğümü fark edince de hemen durakta indi. Ben de bu
çocuklarım yanımda olduğu için korkudan sana söyleyemedim. Bize bir şey
yapabilir diye,” deyince, ben de “Pek önemli değil, zaten on lira. almış,
cebimin o kadar derinliğinde parayı çıkartabiliyor ve ben fark edemez kadar
hantallaşmışsam, adama helal olsun, bu çocukları bu duruma düşüren sistemin
sahipleri utansınlar” şeklinde tepkimi göstererek, olayı geçiştirdim,
Sınavın bitiminden sonra, o hırsızlık psikolojisinin
etkisiyle (Bir kürdün diğer bir kürdü çarpması beni çok etkilemişti) eve
döndüm. Her zamanki gibi, internet üzerinde güncel haberleri okumak oldu.,
günlük olarak çok sık güncellenen kurdistan-post sitesini okumaya başladım.
Sayın Yaşar Kaya’nın HEP dönemi ile ilgili pazarlıkları anlatan makalesini
keyifle okuyup, biraz rahatlamıştım. Aynı sitede bu defa , Feridun Yazar ve
Tarık Ziya Ekinci’nin şu demeçleri hemen göze çarpıyordu. ”PKK koşulsuz
derhal silah bırakmalıdır..” Her iki önemli kürt siyasetçisinin demeçleri
ister istemez insanı düşündürüyor. Acaba, bu kürt siyasetçiler, AKP
İktidar(sız)’ı ile gizli bir görüşme ve el altında pazarlıklar mı yaptılar?
Yoksa bu kadar açık ve net olarak hem de hiçbir koşul ileri sürmeden PKK’nin
derhal silah bırakmasını istemek, bu güne kadar pek alışık bir durum değildir.
Bunun cesaretle falan hiçbir ilgisi yoktur. Olsa olsa bu bizim bilmediğimiz
başka bir şeydir. Yine aynı sitenin editörü tarafından yazılan şu cümlelerinin
üzerinde hepimiz biraz kafa yormamız gerekiyor, diye düşünüyorum.
“Kürtçülük
siyaseti” ne bulaşmış Kürt yaşlılarını anlamakta insan zorlanıyor. Yaşları
ilerledikçe biz mi onlar karşısında çok çocuk kalıyoruz? Bir bildikleri var da
aklımız mı ermiyor?...”
Gerçekten de bu ihtiyarları anlamakta ben de çok zorlanıyorum. Hala da anlamış
değilim. Neyse ki, geçen günkü Radikal Gazetesinde DTP Eş Başkanı Sayın
Ahmet Türk’ün “Dünyanın hiçbir yerinde
görüşme ve altyapı olmadan silah bırakılmadı…Biz,
demokratik siyasetin önünün açılmasını istiyoruz…Silahlar
patladığında duygular, mantığın önüne geçiyor…'Kürt sorunun çözümü demokratik
siyasetten geçer. ..”
(17.04.2006/Radikal) şeklinde
yaptığı açıklamaları
hatırlayınca, doğrusunu söylemek gerekirse, Sayın Ahmet Türk’ün söylemini daha
gerçekçi ve inandırıcı buldum.
Ve
Kurdistan-post sitesinden ayrılarak, Ü.Ö.Gündem Gazetesi sitesinde dolaşmaya ve
okumaya devam ettim. Çok sıkıntılı günler geçiren, Afyon Cezaevindeki oğlunun
ziyaretleri sırasında tanıştığım Sayın Ali Rıza Yurtsever, bakın kendi
köşesinde nasıl feryat ediyor? “."Hukuksuzluğu, anti demokratik
uygulamaları, Kürt ve Türk kardeşliğini torpillemeye dönük kaybettirici
politikaları boşa çıkarmanın adımı olarak tüm demokrasi güçlerinin dayanışma ve
birlikte mücadelesi ertelenemez bir görevdir." Biz bu uyarıları yıllardır
yapıyoruz, Sayın Yurtsever.. Yapmasına yapıyoruz da, sonuçta ne oluyor? Sonuçta,
her iki kesimdeki fanatikleri ve savaş yanlıları tarafından “Ne kardeşliği, ne
barışı ulan!” gibi tehditkar söylemlerle karşılaşıyoruz. Bu kafayla giderse,
bırak kardeşliği, birlikte yaşamak bile hayal olmak üzeredir. İster “bir
ucubedir”, denilsin, ister “Türkleşme hareketidir” densin, kim ne derse desin,
adını ne koyarlarsa koysun, Sayın Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen barış
ve özgürlük projesi olan ”Demokratik Cumhuriyet “ tezi, bir çok kürt ve türk
çevreleri tarafından alay edercesine dikkate alınmadı. Bu gün karşı
çıkanlar,yarın bu projeyi mumla arayacaklardır. Ama, iş işten geçmiş olacaktır.
Hala AKP'den medet bekleyen sözüm onlara kürt aydınlarına
ne demeli? "Kelin merhemi olsa kendi kafasına sürer" . Yüzde on barajını
kürtlerin önüne koyan güçler, kendileri de bu barajın altında kalarak, AKP'yi
iktidar(sız) yaptılar. Tamamen militarizmle ve bürokrasiyle uzlaşan bu
iktidar(sız), Türkiye'de başta kürt sorunu olmak üzere, ne türban, ne İHL, ne
insan hak ve özgürlüklerini, ne de demokrasi sorununu çözemez. İlk başlarda
belki biraz umutlanmıştık, fakat sonradan anlaşıldı ki, bunlar AB ve ABD ile
Dünya siyaset konjonktürü gereğince yaptıkları zorunlu makyajdan başka bir şey
değildir
Tüm bu karmaşa ve kafa karışıklığı, toz dumanı içinde, Ape
Musa’nın deyişiyle “Yine Kürde sadece direnmek kalıyor” Evet direnmek kalıyor.
Ben ise, otuz yedi yıldır beni baskısı altına alan sigara zehirine karşı
direnmeye devam ediyorum. Sonunda ben kazanacağım. Bunda kesinlikle eminim.
Mustafa Elveren
www.komanweb.bravehost.com
22.04.2006