KÜRTLER, İTTİFAKLARIN İTTİFAKI VE
ATATÜRKÇÜLÜK
Mustafa Elveren – Em. Öğrt
Bugün başta Türkiye olmak üzere, Dünya’nın bir çok
ülkesinde; yoksulluğun, ezilmişliğin ve yolsuzluğun had safhaya ulaştığı böylesi
bir dönemde, hala sol ve sosyalist politikalarda pek fazla ilerleme
olmuyorsa, bunun sebebini uygulamadaki hatalardan aramak gerekir.Sol ve
sosyalist anlayışlar statükocu değil, değişime ve dönüşüme en yatkın düşünce
olmalıdır.Dünya siyasetindeki dengeleri gözeterek, ona göre politikalar üretmesi
şarttır.Örneğin, Avrupa’da ve Ortadoğu’da yeni politikalar oluşuyorsa,
dengeler değişiyorsa, sosyalistler de politikalarını bu dengeleri gözeterek,
yeniden belirlemesi gerekir.Bu cümleleri okuyan bazı solcular hemen en
hafifinden “dönek, liboş, uzlaşmacı, düzenin işbirlikçisi.hatta kürtçü.vs” gibi
ön yargılı laflarla beni yerden yere vuracaklarını bilerek yazıyorum.
Geçen yerel yönetim seçimlerinde SHP ile yapılan
“Demokratik Güç Birliği” ittifakının doğru olduğunu ben de savunmuştum. Fakat,
bu günlerde Sayın Murat Karayalçın’ın basında çıkan açıklamalarını okuyunca, o
ittifakın çok yanlış olduğunu bu gün ancak anlayabiliyorum. Bu aynı zamanda
benim için bir öz eleştiridir. Zaten siyasette isabetli kararlar vermek her
zaman mümkün olmayabiliyor. Türkiye’de siyasi partiler ve seçim yasalarının
antidemokratik olması nedeniyle, bu ülkede siyaset yapmak, adeta ip üzerinde
cambazlık yapmaya benziyor. Ülkemizde bu kadar çok cambazlık ve sahtekarlıklar
oluyor ki, zaman içinde siyasette de yanlışlıkların yapılması insanlar
tarafından artık doğal karşılıyor. Yani bir nevi bağışıklık yapıyor. Aslında,
önemli olan yapılan hatalardan dersler çıkarmaktır. Bu deneyimlerden yola
çıkarak, gelecekte siyaset sahnesinde daha doğru ve isabetli kararları
verebilmektir.
Şu hususu vurgulamakta yarar görüyorum. Karşılıklı çıkarlar
üzerinde yapılan geçici ittifaklar ve işbirlikleri her zaman sağlıklı sonuçlar
vermeyebilir. Bu durum kürt siyaseti açısından da geçerlidir. Kürtlerin var olan
siyasi örgütleri arasında zaman zaman karşılıklı parti çıkarları üzerinde
geçici ittifakların yapıldığını biliyoruz. Kimi zaman geçici ittifakları dahi
yapamadıklarını bile gördük. Peki ne yapmalı?
Bu gün SDP-EMEP-DTP, bazı sosyalist grup ve aydınlarla
yapılan stratejik bir işbirliği mevcut ise de, ancak, yeterli değildir. Bunlarla
beraber liberal demokrat Türk ve Kürt örgütleri ile şahsiyetlerini de içine
alacak şekilde genişletilmelidir. Statükoculara karşı stratejik bir işbirliği
çerçevesinde olmalıdır. Bu durum, “yoktan var etmek” gibi görünse de, denemekte
yarar vardır. Zaten önemli olan da, zoru başarmak değil midir? Aksi halde,
hiçbir alternatif siyaset üretmeden “Koşulsuz silah bırakılmalıdır” demek,
gerçekçi olmaz ve bu sözler havada kalır. Hepimiz, en az kendi penceresinden de
olsa, katkı sunmalı ve ortak çözüm üretmeliyiz. Yani o kadar çok derinlikli
tarihsel ve bilimsel araştırmalar yapmaya gerek yoktur. Biraz özverili ve
mantıklı olmak yeterlidir. Kısacası, demokrat ve sosyalist çevreler temel
siyasi çizgilerini koruyarak kendi aralarında stratejik bir ortaklığı
kurmalıdırlar. Aynı şekilde demokrat ve sosyalist kürt siyasi çevrelerin de
kendi aralarında bir stratejik ortaklık kurmaları şarttır. En son olarak da bu
iki ittifakçı gurubu bir araya getirerek yeni bir siyasi işbirliğinin
oluşturulması mümkündür. İlkeli ittifakların ittifakını gerçekleştirmek,
ütopya veya hayal değildir. Hiç bir şey yapmamaktansa, “boş havanda su dövmek”
daha iyidir.
Resmi ideoloji düzeni kendini yaşatmak için, sadece adı sol
olmasının ötesinde hiçbir anlam ifade etmeyen, statükocu, militarist, değişime
ve dönüşüme karşı çıkan, kendilerini “ulusalcı sol” diye tanımlayan, bu “çürümüş
sol” siyasi örgütler, halkları uyutmaya ve birbirlerine düşman etmeye devam
edeceklerdir. Yine bu siyasi oluşumlar vasıtasıyla din ve mezhep çelişkileri
daha da derinleşecektir. Adam, bayrağın üstüne ay-yıldızın arasına Atatürk’ün
kafasını yerleştirip, yakasına yapıştırıyor. Bu zemin üzerinde siyaset yapmaya
devam ederek, bir kısım korucu ve itirafçı gibi kürt işbirlikçileri ile her
sakalının altında bir şeytan yatan, yeşil fesin içine gizlenmiş dinci
işbirlikçileri de her zaman olduğu gibi demokrasi ve özgürlük savunucularına
karşı piyon olarak kullanacaktır. Bazen de “rejimin sigortasıdırlar”, diyerek,
bir kısım sahte alevi kurumlarını ve dedelerini de yedekte tutmaya devam
edeceklerdir. Esasen bıraksalar, sayıları birkaç yüz bini bulan bu devletten
geçinen çıkarcıların dışındaki milyonlarca insanın birbirleriyle düşmanlıkları
ve çelişkileri yoktur.
Sahi! Bu ülkede kimler Atatürkçüdürler? Eğer bu ülkede
sadece devletten geçinmek için yakasına gösterişli Atatürk rozetini takarak “ben
Atatürkçüyüm” imajını vererek, hırsızlar, soyguncular, ırz düşmanı tecavüzcüler,
halk düşmanı işkenceciler, çeteciler ve banka hortumcuları Atatürkçü
olduklarını söylüyorlarsa, diğer taraftan, Ecevit, Türkeş, Erbakan,Erdoğan,
Baykal,Çiller,Ağar,Demirel gibiler birer Atatürkçü olduklarını söylüyorlarsa,
varsın Atatürkçülük bunlara hayırlı olsun. Bizim böyle bir Atatürk’e ihtiyacımız
yoktur.Ne yazık ki, ülkede bu “Atatürkçü” zevatın fikri her zaman iktidardır.
Eğer demokrasi çerçevesinde hak ve özgürlükleri
savunacaksak, o zaman bu baskıcı düzenin ittifakçılarına karşı, demokrasi ve
özgürlük güçleri de ittifaklar gerçekleştirmelidirler.Bu da ancak, “Demokratik
Cumhuriyet Projesi” çerçevesinde mümkün olabilir.Zaten “Demokratik Cumhuriyet”
Projesini savurduğum için, ne İsa’ya, ne Musa’ya, ne Muhammed’e ve ne de Ali’ye
yaranamadım. Olsun, ben yine de halkların yararına olduğuna inandığım bu projeyi
savunmaya devam edeceğim. Eğer bir gün biri çıkıp bu projenin yerine daha
mantıklı ve inandırıcı bir proje bulursa, o zaman da bu projeye destek vermeye
çalışırım. Ben, değişime ve dönüşüme açık bir sosyalist olarak kendimi
tanımlıyorum. Daha da önemlisi, bu günkü şartların gereği olarak, her şeyden
önce kürt kimliğimi hala ilk sırada korumaya devam ediyorum..
30.04.2006 -
MUSTAFA ELVEREN