Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

“BU EĞİTİM SİSTEMİYLE HİÇBİR YERE VARAMAYIZ”

Mustafa Elveren – Em. Öğrt

Mehmet Ali Birand 17/05/2006 günlü Milliyet Gazetesindeki köşesinde, yukarıdaki başlık altında şunları yazıyordu. “Genç insanlarımıza çağın değer ve kavramlarını öğretemiyoruz. Uluslararası düşünmeye zorlamak yerine, gençlerimizi, içine kapalı, kavruk, Türkün Türk'ten başka dostu olmadığına inanan, yabancıdan korkan, ulusalcı değerlerle yetiştiriyoruz. Daha da kötüsü, ne doğru dürüst bilgisayar teknolojisi, ne de çağın gerektirdiği eğitimi veriyoruz.”   Biraz daha açmak gerekirse, vatan-millet-bayrak-din-iman kavramları ile kalıplaşmış, ne “çağdaşlıkla” ne de “uygarlıkla” ilgisi olmayan  Türk-İslam sentezi denilen ırkçı bir eğitim sistemi ile ancak böyle cani ve saldırganları yetiştirir.

Kurdistan-post Yayın Yönetmeni ve Yazarı Sayın Hasan Bildirici’nin  cesaretle yaptığı şu belirlemeyi tekrar tekrar okumaktan  kendimi alamıyorum. “Türkiye’de biraz dinci, biraz da ülkücü oldun mu açılmayacak devlet kapısı yok. İşte bu açık kapılardan birine, Danıştay’a giren Bingöllü Alpaslan Aslan, ismine yaraşır bir iş yaparak, bir Kürt ülkücüsünün nelere kadir olduğunu gösterdi!. Kürdün dincisi Kürt yurtseverlerine “Domuz Bağı” atar da, Ülkücüsü Danıştay basmaz mı? Kürdün dincisi İstanbul Konsolosluklar caddesini havaya uçurur da Ülkücüsü boş durur mu?”  Yani diyor ki, siz insanlarınızı sadece türk ırkına göre dizayn derseniz, tek tip insan yetiştirirseniz, vatandaşlarını “vatan sever-vatan haini” diye ayırırsanız, sonuçta Kürdün dincisinden ve ülkücüsünden medet ummaya kalkarsanız, işte durumunuz  böyle olur. Bu “vatansever-dinci”  kürt tosuncukları size hayırlı olsun. Alın tepe tepe kullanın. Kürtlerin böyle tosuncuklara  ihtiyacı yoktur.

Ben bu tornayı çok iyi biliyorum. Çünkü, bu tornanın bir dişlisi de ben idim.Öyle bir torna ki,; öğrenci, bayrak törenlerinde  yerinde hiç kıpırdamadan put gibi duruyorsa, “Ey Türk Gençliği”  metnini, “Andımız”’ı ezberleyip ve  İstiklal Marşı’nı da okuyorsa, biraz da “vatansever” ve “dindarlık” görüntüsüyle süsleniyorsa, artık  başka bir şey öğrenmeye gerek yoktur. Bilimsel araştırmaya, evrensel  açılımlara tamamen kapalı, “vatansever” gerici birer kazma  sapı gibi insanlar üretiliyor. Bu saplar da yeni kazma saplarını üretmeye devam ediyorlar.

Öyle ki, çok yakın bir dönemde,Sosyal Bilgiler Dersi’nde Türkiye’nin tüm  komşu ülkelerinin  düşman olduklarını, İnsan Hakları ve demokrasi kavramlarını savunmak vatan hainliği ile  eş değerde olduğunu, Zorunlu Din Kültürü Dersinde,  Allah ve Peygamber tabusu ve korkusunun işlendiği, Fen Bilgisi dersinde ise, buharlaşmayı,yağmurun ve şimşeğin nasıl oluştuğunu anlatacaksın. Yani bir taraftan vatan-millet-bayrak-Sakarya, bir taraftan her şeyin Allah tarafından yapıldığını söyleyeceksin, öbür taraftan da yağmurun oluşumunu anlatacaksın. Böyle çelişkilerle dolu bir eğitim sisteminden ancak fanatik maç seyircileri, hak ve özgürlükleri savunanları linç eden “vatansever”ler, Şemdinli’de kitapçıya bomba koyan, Danıştay’ı silahla tarayan, Türkleştirilmiş dinci ve ülkücü kürt orijinli Aliler, Alpaslanlar gibi kişilikler çıkar.

Bana öyle geliyor ki, tüm bu oyunlar yeni bir 28 Şubat sürecini yaratmak içindir. Yani siyah cüppelilerle yeşil cüppelilerin kapışmasıdır. Her iki taraf da ABD politikasının değirmenine su taşıyorlar.Dolayısıyla, demokrasi ve özgürlük savunucularına zarar vermektedirler.Bu ulusalcı beyler, bu güne kadar demokrasi güçlerini hep Amerikan yandaşlığını yapmakla suçladılar.Kimin Amerikancı olduğu bu son saldırı olayı ile açığa çıkmıştır. Bu bakımdan, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinin konu ile ilgili yaptıkları  basın açıklamasını çok önemsiyorum. Mesaj çok nettir. "Biz bu koruya katılmayacağız. Otoriter- laiklik anlayışı ve militarist yapının pekiştirilmesi amacını taşıyan bu sürecin, demokratikleşmeye hiçbir katkısı olamaz" şeklindeki açıklamasına ben kendi adıma aynen katılıyorum.

Türkiye Sosyalist  ve Demokrasi Hareketi, bu oyuna alet olmamalıdır. 28 Şubat sürecinde teneke çalanların ve “bir dakikalık ışık söndürme” eylemlerinin en çok askeri kışlaların ve lojmanlarının bulunduğu alanlarda yapılması, buna karşılık  dinci alanlarda ise bu eyleme   tepki göstermesi, doğru okunmalı ve yorumlanmalıdır.Demokrasi ve özgürlük savunucuları, hiçbir cüppeliye taraf olmaz ve olmamalıdır da. Çünkü her iki taraf da, demokrasi ve özgürlük savunucularına hep işkence, baskı, saldırı ve idam uygulamışlardır.

Bu Türk-İslam Sentezi eğitim tornasından hiçbir zaman demokrasi çıkmaz,Ancak bunlara karşı mücadele ederek, demokrasi ve insan haklarında ileri bir adım atabiliriz. Söylemekten dilimizde tüy bitti, yine de tekrar  söylemek istiyorum. Bunun için de Türkiye devrimci sol, sosyalist ve demokrasi güçleri, demokratik kürt  yapılarıyla güçlerini birleştirmelidir. Ama çok zayıf bir halkanın dışında, ne yazık ki, bu güne kadar henüz böyle bir durum oluşturulamamıştır. Çünkü, tüm bu olayları kürt sorunundan bağımsız düşünmek gerçekçi değildir. Türkiye’nin bir kürt sorunu vardır ve bu sorun çözülürse, beraberinde bir çok sorunu da çözecektir. 

Ya güçlerimizi birleştirip gerçek evrensel demokrasiyi uygulayacağız, ya da bu ırkçı ve gerici eğitim sisteminin dişlileri arasında ezileceğiz. Üçüncü bir yol göremiyorum. Gören ve bilen var mı? Varsa bana da bildirmeleri önemle rica olunur. 19.05.2006

Mustafa Elveren

Mustafa Elveren'in Tüm Yazılarını okumak için tıklayınnız >>

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu