“BU
EĞİTİM SİSTEMİYLE HİÇBİR YERE VARAMAYIZ”
Mustafa Elveren – Em. Öğrt
Mehmet Ali Birand 17/05/2006
günlü Milliyet Gazetesindeki köşesinde, yukarıdaki başlık altında şunları
yazıyordu. “Genç insanlarımıza çağın değer ve kavramlarını öğretemiyoruz.
Uluslararası düşünmeye zorlamak yerine, gençlerimizi, içine kapalı, kavruk,
Türkün Türk'ten başka dostu olmadığına inanan, yabancıdan korkan, ulusalcı
değerlerle yetiştiriyoruz. Daha da kötüsü, ne doğru dürüst bilgisayar
teknolojisi, ne de çağın gerektirdiği eğitimi veriyoruz.” Biraz daha açmak
gerekirse, vatan-millet-bayrak-din-iman kavramları ile kalıplaşmış, ne
“çağdaşlıkla” ne de “uygarlıkla” ilgisi olmayan Türk-İslam sentezi denilen
ırkçı bir eğitim sistemi ile ancak böyle cani ve saldırganları yetiştirir.
Kurdistan-post Yayın
Yönetmeni ve Yazarı Sayın Hasan Bildirici’nin cesaretle yaptığı şu belirlemeyi
tekrar tekrar okumaktan kendimi alamıyorum. “Türkiye’de
biraz dinci, biraz da ülkücü oldun mu açılmayacak devlet kapısı yok. İşte bu
açık kapılardan birine, Danıştay’a giren Bingöllü Alpaslan Aslan, ismine yaraşır
bir iş yaparak, bir Kürt ülkücüsünün nelere kadir olduğunu gösterdi!. Kürdün
dincisi Kürt yurtseverlerine “Domuz Bağı” atar da, Ülkücüsü Danıştay basmaz mı?
Kürdün dincisi İstanbul Konsolosluklar caddesini havaya uçurur da Ülkücüsü boş
durur mu?” Yani diyor ki, siz insanlarınızı sadece türk ırkına göre dizayn
derseniz, tek tip insan yetiştirirseniz, vatandaşlarını “vatan sever-vatan
haini” diye ayırırsanız, sonuçta Kürdün dincisinden ve ülkücüsünden medet ummaya
kalkarsanız, işte durumunuz böyle olur. Bu “vatansever-dinci” kürt
tosuncukları size hayırlı olsun. Alın tepe tepe kullanın. Kürtlerin böyle
tosuncuklara ihtiyacı yoktur.
Ben bu tornayı
çok iyi biliyorum. Çünkü, bu tornanın bir dişlisi de ben idim.Öyle bir torna
ki,; öğrenci, bayrak törenlerinde yerinde hiç kıpırdamadan put gibi duruyorsa,
“Ey Türk Gençliği” metnini, “Andımız”’ı ezberleyip ve İstiklal Marşı’nı da
okuyorsa, biraz da “vatansever” ve “dindarlık” görüntüsüyle süsleniyorsa, artık
başka bir şey öğrenmeye gerek yoktur. Bilimsel araştırmaya, evrensel açılımlara
tamamen kapalı, “vatansever” gerici birer kazma sapı gibi insanlar üretiliyor.
Bu saplar da yeni kazma saplarını üretmeye devam ediyorlar.
Öyle ki, çok
yakın bir dönemde,Sosyal Bilgiler Dersi’nde Türkiye’nin tüm komşu ülkelerinin
düşman olduklarını, İnsan Hakları ve demokrasi kavramlarını savunmak vatan
hainliği ile eş değerde olduğunu, Zorunlu Din Kültürü Dersinde, Allah ve
Peygamber tabusu ve korkusunun işlendiği, Fen Bilgisi dersinde ise,
buharlaşmayı,yağmurun ve şimşeğin nasıl oluştuğunu anlatacaksın. Yani bir
taraftan vatan-millet-bayrak-Sakarya, bir taraftan her şeyin Allah tarafından
yapıldığını söyleyeceksin, öbür taraftan da yağmurun oluşumunu anlatacaksın.
Böyle çelişkilerle dolu bir eğitim sisteminden ancak fanatik maç seyircileri,
hak ve özgürlükleri savunanları linç eden “vatansever”ler, Şemdinli’de kitapçıya
bomba koyan, Danıştay’ı silahla tarayan, Türkleştirilmiş dinci ve ülkücü kürt
orijinli Aliler, Alpaslanlar gibi kişilikler çıkar.
Bana öyle
geliyor ki, tüm bu oyunlar yeni bir 28 Şubat sürecini yaratmak içindir. Yani
siyah cüppelilerle yeşil cüppelilerin kapışmasıdır. Her iki taraf da ABD
politikasının değirmenine su taşıyorlar.Dolayısıyla, demokrasi ve özgürlük
savunucularına zarar vermektedirler.Bu ulusalcı beyler, bu güne kadar demokrasi
güçlerini hep Amerikan yandaşlığını yapmakla suçladılar.Kimin Amerikancı olduğu
bu son saldırı olayı ile açığa çıkmıştır. Bu bakımdan, İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesinin konu ile ilgili yaptıkları basın açıklamasını çok
önemsiyorum. Mesaj çok nettir. "Biz bu koruya katılmayacağız.
Otoriter- laiklik anlayışı ve
militarist yapının pekiştirilmesi amacını taşıyan bu sürecin, demokratikleşmeye
hiçbir katkısı olamaz" şeklindeki açıklamasına ben kendi adıma aynen
katılıyorum.
Türkiye
Sosyalist ve Demokrasi Hareketi, bu oyuna alet olmamalıdır. 28 Şubat sürecinde
teneke çalanların ve “bir dakikalık ışık söndürme” eylemlerinin en çok askeri
kışlaların ve lojmanlarının bulunduğu alanlarda yapılması, buna karşılık dinci
alanlarda ise bu eyleme tepki göstermesi, doğru okunmalı ve
yorumlanmalıdır.Demokrasi ve özgürlük savunucuları, hiçbir cüppeliye taraf olmaz
ve olmamalıdır da. Çünkü her iki taraf da, demokrasi ve özgürlük savunucularına
hep işkence, baskı, saldırı ve idam uygulamışlardır.
Bu Türk-İslam
Sentezi eğitim tornasından hiçbir zaman demokrasi çıkmaz,Ancak bunlara karşı
mücadele ederek, demokrasi ve insan haklarında ileri bir adım atabiliriz.
Söylemekten dilimizde tüy bitti, yine de tekrar söylemek istiyorum. Bunun için
de Türkiye devrimci sol, sosyalist ve demokrasi güçleri, demokratik kürt
yapılarıyla güçlerini birleştirmelidir. Ama çok zayıf bir halkanın dışında, ne
yazık ki, bu güne kadar henüz böyle bir durum oluşturulamamıştır. Çünkü, tüm bu
olayları kürt sorunundan bağımsız düşünmek gerçekçi değildir. Türkiye’nin bir
kürt sorunu vardır ve bu sorun çözülürse, beraberinde bir çok sorunu da
çözecektir.
Ya güçlerimizi
birleştirip gerçek evrensel demokrasiyi uygulayacağız, ya da bu ırkçı ve gerici
eğitim sisteminin dişlileri arasında ezileceğiz. Üçüncü bir yol göremiyorum.
Gören ve bilen var mı? Varsa bana da bildirmeleri önemle rica olunur. 19.05.2006
Mustafa Elveren
Mustafa Elveren'in Tüm Yazılarını okumak için
tıklayınnız >>
|