Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

ON İKİ EYLÜL 1980 DARBESİ İZLENİMLERİM

Mustafa Elveren – Em. Öğrt

On bir Eylül  1980 günü sabahleyin  Ankara’nın Ulus'tan Kızılay-Bakanlıklar semtindeki görevime  yaya olarak gidiyordum. O günün sabahı önceki günlerin sabahından çok farklıydı. Çünkü, Opera köprüsünden Sıhhiye Köprüsüne, oradan da Kızılay’daki Güven Park’a kadar onlarca bombalı bez pankartlar asılmıştı. Yol boyunca polisler zaman zaman benim gibi yürüyerek işine gitmekte  olan halkı güvenliği için yoldan durdurup, bombayı fünye ile patlattıktan sonra bize yürüme izni veriyorlardı. Ancak bir şey taa  o günden dikkatimi çekmişti. Sanki bombalı pankartlar bir merkezden hazırlanmış ve üzerine de ayrı ayrı bir çok sol örgütün imzasını taşıyan, her örgüte ait bilinen sloganların yazıldığı hemen göze çarpıyordu. Neyse ki, bombalı pankartların patlatılmaları sesleri arasından iş yerime kazasız belasız vardım.

Ben, çocukluğumda babamla birlikte  “BİZİM RADYO”’yu dinleyerek sosyalizmi, Kemal Burkay’ın posta ile babama gönderdiği bir sayfalık gazete ile de kürt sorununu öğrenerek büyüdüm. (Ancak, Kemal Burkay’ın bu gün Apo ile ilgili suçlayıcı düşüncelerine katılmıyorum.) Bu özelliğimden dolayı, on iki Eylül öncesinde  var olan hemen hemen tüm sol ve sosyalist yayınlara abone olmuştum. O dönemde legal veya illegal bir çok sol  örgütlere ait dergiler ile gazetelerin yayını ve dağıtımı yapılıyordu. Her gün olduğu gibi, 11 Eylül günü de abonesi olduğum dergiler ve diğer yayınlar masamın üzerine bırakmışlardı. Mevcut örgütler içerisinden en çok “KURTULUŞ” dergisi çevresinde kümelenen sol siyasetine daha fazla ilgi duyuyordum. Arada – sırada panel ve toplantılarına da katılıyordum. Bakanlık çevresinde memur, öğretmen, öğrenci gibi çeşitli sol gurupların içinde olan epeyce bürokrat tanıyordum. Darbenin yapıldığı on iki Eylül günü sanırım Cumartesi tatil gününe denk getirmişlerdi. Dolayısıyla, Pazartesi günü görevime gittiğimde, Bakanlığa bir albay görevlendirmişlerdi. Adam ilk iş olarak memurların saç ve bıyıklarını kestirdi. Ve her gün benim masama gazete bırakan kişilerle birlikte bir kaç arkadaşın görevine gelmediğini gördüm. Anladım ki o arkadaşlar doğrudan görevlerini terk ederek gizlenmişlerdi. Daha sonra bazılarının yurt dışına gittiklerini, bir kısmının da yurt içinde başta maddi olmak üzere bir çok zor şartlarda yaşadıklarına tanık oldum. Benim tanıdıklarımın arasında yok fakat, gazetelerden okuduğumuza göre, az da olsa birkaç kişinin ise, bu gün sayılı iş adamı olanlar da varmış Bu durumdaki arkadaşlara kendi adıma sevindim.

Ben kitaba çok meraklıyımdır. Hangi düşüncede olursa olsun, hiçbir ayırım yapmadan tüm kitapları biriktiririm. On iki Eylül öncesinde de epeyce kitap, gazete ve dergi biriktirmiştim. Kendime göre çok zengin bir kütüphane oluşturmuştum. Ekonomi, hukuk, siyasi ve çeşitli konuları içeren kitaplarımı ayırt ettikten sonra, diğerlerini Anneme vererek, banyo sobasında yakmasını tembih ettim ve pazartesi günü görevime gittim. Akşam döndüğümde çok ilginç bir tablo ile karşılaştım. Okuma yazma bilmeyen annem, oğluma bir zarar gelmesin diye, özellikle ekonomi ve hukuk kitaplarımı ciltli ve kalın gördüğü için önce onları yakması beni derinde üzmüştü. Ancak yapılacak bir şey de kalmamıştı. Böylece on iki Eylül Faşizminin ilk darbesini yemiş oldum.

Benden iki yaş küçük olan köylüm ve arkadaşım  Sevgili Mazlum Doğan’ı saygı ile anıyorum. Ankara’nın İsmet Paşa semtinde bulunan Elazığlıların ve Tuncelilerin gittiği köhne bir kahve vardı. Mazlum Ankara Hacettepe Üniversitesinde öğrenciyken, bir gün bu kahveye geldi benimle birlikte birkaç hemşerimizle sohbet etti. Tabi ki, konu Kürtlerin durumu idi. Mazlum, Kürdistan Ulusal Mücadelesine katkı sunmamızı istiyordu. Biz ise, bu işin bir hayal olduğunu, koca devletle bahşetmek mümkün olmadığını söyleyerek, “Al kızı ver Papazı” iskambil oyununa  devam ettik. Mazlum, bu densiz hareketimize üzülmüştü, fakat hiç bir sert tavır da göstermeden, gayet nazikçe bizimle tartışmayı sürdürmeye kararlıydı. Ve öyle de yaptı. Bundan sonra kahveye daha sık gelmeye başladı. Kendi adıma söyleyeyim,  Mazlum beni çok etkilemiştir. On iki Eylül’den bir-birbuçuk yıl sonra ben Elazığ’a gittim. Mazlum’un Diyarbakır Zindanındaki o meşhur eylemiyle şahadete ulaşmasından   bir süre sonra Mazlumun babası Kazım Amca ile Elazığ’da karşılaştığımızda, Kazım Amca’nın bana sarılarak ağlayışını hiç bir zaman unutamam.

On iki Eylül diktatörlüğü çok insan yedi. Zaten kanla hazırladılar ve kanla beslendiler. Her zaman bu darbeyi lanetlemek ve kınamak yetmez, ayrıca hesap sormak için mücadele etmek gibi hepimizin bir görevi de olmalıdır. 12.09.2006

Mustafa Elveren

Emekli Öğretmen

www.komanweb.bravehost.com

elverenmstafa@hotmail.com

 

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu