SAYIN MEHMET METİNER VE DTP
Mustafa
Elveren – Em. Öğrt
Sayın Mehmet Metiner, bir zamanlar
Sizin de Benim de içinde olduğumuz HADEP – DEHAP veya bu günkü DTP (Ben hala bu
partideyim) hakkındaki kimi tespit ve eleştirilerinizi iyi niyet çerçevesinde
yaptığınıza kuşku duymuyorum. Ancak, Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Türkiye’de
bu partide siyaset yapmak adeta ateşten gömlek giymektir. O nedenle,
eleştirilerinizi yaparken bu hususu dikkate almanızı önemle öneririm.
“Biliyorum, DTP’nin inandırıcılık
katsayısı Türk toplumu nezdinde hayli düşük.” şeklindeki tespitiniz
doğrudur. Fakat, bu “inandırıcılık katsayısı” düşük olmasının sebepleri
vardır. Birincisi, çok önemli konumlarda bulunan Kürt ve Türk aydınları (korku
ve kişisel çıkar özelliği gereği) bu partide veya benzer bir partinin
kurulmasında yer almamalarıdır. Benim ve sizin gibi var olan bir avuç demokrat
solcu veya demokrat İslamcı kürt aydınları ile yine mevcut bir avuç sosyalist
Türk aydınlarının yer alması yeterli olmamaktadır. İkinci önemli bir tespitiniz
ise, ”DTP’nin PKK ile aynı dili konuşması” dır. Burada da bir gerçeklik
payı vardır. Ancak, şu hususu da unutmamalıyız ki, PKK ile DTP’nin parti tabanı
aynıdır. Dolayısıyla, Türkiye’de demokrasi de olmayınca (Çünkü, bu gün en
önemli sorunlarımızdan birisi de demokrasi sorunudur) bazı konularda PKK’nin ve
DTP’nin söylemlerinin çakışması doğal değil midir? PKK’nin de bazı söylemleri
doğruysa, DTP bu söylemlerden vaz mı geçecektir? Kaldı ki, PKK uzaydan
gelmedi, sevabıyla - günahıyla bu ülkenin bir gerçeğidir. (Bundan sonraki derin
analizleri yapmak, Sayın Mahir Kaynak’ın uzmanlık alanına girer). Üçüncü bir
tespitiniz de şudur, “DTP’nin siyaseten bağımsız bir inisiyatif
geliştiremeyeceğ ini düşündürüyor” bu çok iddaalı ve üzerinde herkesin
biraz kafa yorması gereken tespitinizi önemsiyorum. Bu partinin içinde olanlar
biliyorlar ki, parti yönetiminde çok değişik çizgideki (Kürt siyasi kümeler
ağırlıkta olmakla birlikte) başta kürtler olmak üzere, bir çok sol ve sosyalist
çizgideki siyasi çevrelerden oluşmaktadır. Bunların içinde PKK taraftarlarının
önemli bir yer oluşturduğu da bir gerçektir. Durum böyle olunca da, alınan bazı
kararlar PKK ile paralellik gösterebilir. Bu da kadro sorunundan
kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet tarihinde en çok kadro tüketen tek parti
olmuştur. Bu da resmi ideolojinin bağnaz uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
SayınYaşar Kaya’nın 14 Eylül 2006
günü Kurdistan-Post sitesinde yayınlanan yazısındaki bazı tespitleri bana ilginç
ve gerçekçi geldi. Yaptığım alıntıları birlikte inceleyelim “Kürt sorunu,
Ortaasya´dan başlayarak Kafkasya ve Ortadoğu´dan Kuzey Afrika´ya kadar uzanan
petrol ve enerji koridorunun tam ortasında yer alıyor, görmemezlikten gelinemez
ve çözümsüz bırakılamaz ….ABD´nin PKK´yi özlemle kucaklayıp herhangi bir koltuğa
oturtması düşünülemez. Dikkat edilirse Türkiye´nin tayin ettiği generalde Nato´da
yıllarca çeşitli kademelerde hizmet etmiş bir askerdir. Türkiye´nin ABD´den
koordinatör atamasını istemesi doğru dahi olsa bu ameliyatın çok acısız ve tatlı
bir rehabilitiyasyonla sona ereceğini düşünmemekteyim. ” Yani önümüzdeki
süreçte, savaş tüm kirliliğiyle ve hızıyla devam edecek, kan ve göz yaşı
dinmeyecektir. Ben böyle anladım. Gerçek fakat acı bir tespittir. Dilerim ki,
böyle gelişmez.
Sayın Metiner, Siz İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Sayın Başbakan’la yakın mesafede
birlikte çalıştınız. Fakat bu durum Başbakan’ı eleştirmenize engel
olmamalıdır. Ancak, PKK liderinin Ak Parti kadroları ve Başbakan için yaptığı
eleştirilerden çok rahatsız olduğunuzu anlamaktayım. “PKK lideri Öcalan,
İmralı’da her Allah’ın günü Başbakan Erdoğan’a ve AK Parti Hükümeti’ne verip
veriştiriyor.” Eleştirinizi tek taraflı ve haksız buluyorum. Öcalan’ın
görüşme notlarını ben de çok dikkatlice takip ediyorum. Gerek “Demokratik
Cumhuriyet Projesi” olsun , gerek Ak Parti ve Başbakan için söyledikleri olsun
ve gerek ise, legal kürt siyasetçileri ve aydınları için söylediği sözlerinde
hiç mi gerçek payı yok? Bazı kürt örgüt ve siyasetçileri “A. Öcalan hep
hükümeti ve AKP’yi eleştiriyor, Orduya ve Kemalizme hiç dokunmuyor. İşbirliği
içinde.” Gibi saçma bir iddaya siz de inanıyor musunuz? Sanki Hükümeti
temsil eden Başbakan ve Ak Parti Devletin bir kurumu değilmiş gibi düşünmek
doğru değildir. Kağıt üzerende de olsa, Anayasa’da Yasama-Yürütme-Yargılama
gibi Devletin üç temel kurumunun varlığı yok mu? Cumhuriyet tarihinde en çok
milletvekili sayısına sahip olan ve Devlet’in Yürütme ile Yasama gibi iki temel
ayağını oluşturan Hükümeti kuran Ak Parti’yi eleştirmeyecekse, kimi
eleştirecektir? Öyle ise, A. Öcalan’ın söylediği “Tüccar zihniyetli din
bezirganları” söyleminden bence rahatsızlık duymamalısınız.
Ben öyle inanıyorum ki, zaman gelecek
Siz de, ben de ve hatta Türkiye bile Sayın Abdullah Öcalan’ı mumla arayacaktır.
Çünkü uluslar arası bir çok oyunu boşa çıkarmış ve Türkiye’yi büyük
felaketlerden kurtardığını düşünüyorum. Bölünmenin en temel ayağı olan Kürt-Türk
boğazlaşmasının önüne geçmiştir. Yine de her şeye rağmen barış söylemleri ön
plana çıkabiliyorsa, bu A. Öcalan’ın sayesinde olmaktadır. Bilindiği gibi, PKK
kürt sorununun sebebi değil, tam tersi sonuçlarından bir tanesidir. Bir cümlelik
Anayasal güvence ile hal olacak bir sorunu, götürüp ABD’ye teslim etmek,
Türkiye’ye iyilik yapmak değildir. O çok “Atatürkçü” geçinen “Militan” sahte
kemalistler ile ırkçı-kafatasçı kemalistler ve Müslümanlıkta öncülüğü kimseye
vermeyen Kemalistler şimdi neredeler? O her fırsatta bize “bölücü”-“vatan haini”
diyen “vatanseverler” neredeler? Bu ülkede bu kadar çok çeşit çeşit
Kemalistler var oldukça, ben “bölücü”lüğe ve “vatan hainliği”ne devam edeceğim.
Tıpkı bir zamanlar Nazım Hikmet’e yapılanlar gibi. Zaten bu gün O’nu mumla
aramıyor muyuz?
Bu duygu ve düşüncelerle selamlarımı
sunar, hoşça ve dostça kalmanızı dilerim.
MUSTAFA ELVEREN –
EMEKLİ ÖĞRETMEN
www.komanweb.bravehost.com
elverenmustafa@hotmail.com
|