ELEŞTİRİ, TEHDİT VE ÖLÜM
Mustafa
Elveren – Em. Öğrt
Geçen hafta bazı
sitelerde yayınlanan “Alevi ve Şafii Kürtlerin Yakınlaşması” başlıklı
yazımdan dolayı, onlarca ölüm tehdidi ile birlikte bir o kadar da eleştiri
mesajlarını aldım. Bu tehditlerin gelmesinden bir gün sonra AGOS Gazetesi
sahibi değerli insan Hrant Dink katledildi. Burada çok ilginç bir durumla
karşılaştım. Çünkü, bu mesajların büyük bölümü hem alevilerden, hem
şafiilerden ve hem de kemalistlerden ya da kendilerini öyle tanımlayan
kişilerden geldi. Yani, deyim yerinde ise, ne İsa'ya, ne Musa'ya ve ne de
Muhammed'e yaranabildim. Bu da beni biraz karamsarlığa itti.
Maşa görevini yapan ve
hedef gösteren örgütleri ya da kişileri Devlet’in istihbarat kuruluşları
tarafından denetlenmemesi mümkün müdür? Yani devletten beslenen sözüm onlara
kimisi din adına, kimisi Atatürk adına ve kimisi de "vatan – millet - bayrak
- sakarya" adına ülkemizin değerli aydınlarını, bilim insanlarını katleden
ve katlettirenlerin devletin bürokrasisi içinde yandaşları olmadan bu
cinayetleri işletebilirler mi? PKK'nin "ayrılıkçı" olmadığını artık sağır
sultan bile duydu. Bütün siyasetini "iç tehdit" üzerine yani PKK'ye göre
şekillendiren resmi ideolojinin bu cinayetlerde hiç mi suçu yoktur? Musa
Anter'i, Vedat Aydın'ı katledenler devlet içinde desteklenmediler mi? Hrant
Dink'i katledenlerin de yine bunlar olduğunu düşünmekteyim. Sadece
yöntemlerini değiştirmişlerdir.
Türkiye’de başta
azınlıklar, Ermeni ve Kürt sorunu olmak üzere, din ve Kemalizm gibi
tabularla ilgilenen aydın ve yazarların hep baskı altında tutulduğu, hatta
öldürüldüğü bir gerçektir. Demokrasi sorununu dile getirenlerin nasıl bir
ruh hali içinde olduklarını tahmin edilmesi zor değildir. İşte bu nedenle
demokrasi mücadelesini daha çok ön plana almamız gerektiğini hep anlatmaya
çalıştım.
Sevgili dostum Dr.
İsmet Turanlı’nın, Kurdistan-post sitesinde yayınlanan bir yazısında;
“Ben Türk devletini çok karılı bir evliliğe benzetiyorum. Türkler resmi eşi,
Kürtler hizmetçi gibi, sessiz sedasız, ağzı var dili yok, resmi olmayan,
imam nikahlısı... Gayri müslümler ise metresleri gibi.” şeklinde ilginç
bir tespit yapmıştır. Bu tespitlerine karşılık değerli dostum Doktora şu
öneride bulunmak istiyorum. Sizin tüp bebek konusunda Türkiye’de ilk katkı
sunan bir doktor olduğunuzu ve bu bilim alanında çok önemli projelere imza
attığınızı tüm Avrupa tarafından bilinmektedir. Bu itibarla, Türkiye’de bu
kadar fanatik olan ırkçılığı – kafatasçılığı engellemek için yeni bir tüp
projesi üzerinde çalışmanızı istiyorum. Bu önerim şaka ile karışık algılansa
da, aslında bir gerçeği ifade etmektedir.
“Daha iyi bir
Türkiye isteyen bizler aslında bu toplumda çoğunluğuz. Sadece sesimiz
çıkmıyordu yeterince. Şimdi zaman, korkup kaçmanın değil tam tersine sesleri
yükseltmenin zamanı.” (İsmet
Berkan, 23/01/2007, Radikal) Tüm bu baskı ve tehditlere rağmen, Değerli
yazar Yaşar Kemal “hodri meydan” dedi. Hepimizin tavrı artık böyle
olmalıdır. Çünkü, “korkunun ecele faydası yok”tur. 24.01.2007
Mustafa
Elveren
Emekli Öğretmen
|