AKP VE DARBECİLER
Mustafa
Elveren – Em. Öğrt
Bir önceki yazımda demiştim ki;
“Türkiye’de
Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçim tarihi yaklaştıkça Devletin gerilim
ve korku üreten politikaları da tırmanarak devam edecektir” Bu tespitin ne
kadar doğru olduğunu çok kısa sürede yaşayarak gördük. Şu anda Türkiye’de
yaşanan siyasi gerginlik zirveye ulaşmıştır.
Ankara’da ve İstanbul’da yapılan
mitingler, devletten geçinen üst düzey emekli darbeci bürokratların
öncülüğünde gerçekleştirildiği, artık herkes tarafından bilinmektedir.
Bilindiği gibi bu zihniyet daha önce de Mersin’de bayrak provakasyonu
yapmıştı. O gün Türkiye’nin tüm illerinde organize bir şekilde her eve ve iş
yerine bayrak astırıldı. Bu bayrak organizasyonunu yapanları biraz
araştırınca ortaya şu ilginç tabloyla karşılaştım. Bir çok batı illerimizde
BBP-MHP-CHP-İP-ve benzeri partilerin belediye başkanları ve yöneticileri
ile AKP’nin bazı belediye başkanlarının bayrak dağıtmak için birbirleriyle
yarışıyorlardı. Kime karşı? Düşman Kimdi? AKP de bu duruma müdahale etmedi,
tam tersine destek verdi. Yine, o tarihlerde Ermeni Soy Kırımı ile ilgili
konferans düzenleyenlere, AKP’nin Adalet Bakan’ı Cemil Çiçek, “Bizi
sırtımızda hançerlemek istiyorlar” demek suretiyle, demokrat ve
aydınlarımızı suçlayıp, kara cüppeliler ile yeşil cüppelilerin nasıl el ele
verdiğini gördük. AB görüşmelerini askıya alarak birbirlerini beslediler.
Daha dün TBMM'de erken seçim kararını alırken kürtlerin meclise girmesini
önlemek için bağımsız adayları da birleşik oy pusulasına ekleyen AKP değil
midir?
En kötü sivil yönetim, darbeci
askeri yönetimden daha iyidir.Ancak, AKP’nin de ordunun emrinde olduğu
ortaya çıkmıştır. Ordu ile anlaşmazlığı ise, iktidar ve sermaye
paylaşımından kaynaklanıyor. Türkiye’yi hep cumhuriyetçilik, milliyetçilik,
laiklik ve İslamcılık kıskacında tutarak yönetebiliyorlar. Demokrasinin
gereği olan hak ve özgürlüklerin kullanılmasına her fırsatta engel olunarak
kan ve göz yaşı ürettiler.
Denizli’de, Urfa’da ve benzeri
şehirlerimizde yapılan göstermelik dini etkinliklerin eş zamanlı olması
dikkat çekicidir. Bu etkinlikleri hazırlayanlar darbecilere bilerek veya
bilmeyerek koz verdiler. Bence devlet içindeki bir kısım istihbaratçılar
tarafından yönlendirilmiş olabilirler. Ne yazık ki, AKP yöneticileri bu
durumlara göz yumuyor, hatta destek bile veriyorlar. Yani kendi altını
kazıyanlara gözlerini kapatarak, uyuyorlar. Din kisvesi altında örgütlenen
bazı vakıf, dernek ve cemaatlara taviz veren AKP de darbeciler kadar
suçludur. AKP’nin hükümet olduğunu, ancak iktidar olmadığını bu sayfalarda
çok yazdım. Bu kadar vahim olaylar olduktan sonra, Başbakan MİT Başkanına
olayların arkasındaki güçlerin tespiti için ancak talimat verebiliyor.
Yapılan dinci gösteriler AKP yöneticilerinin ve hükümet üyelerinin hoşuna
gitmiş olacak ki, bu olaylara göz yumdular. Bazı Ak Parti teşkilatları
tarafından desteklendiğini de öğrenmekteyiz.
1980 öncesi yıllarda “komünistler
geliyor” söylemi ile halkı korkutup sindirdiler. Gençlerimizi ve
halklarımızı birbirine karşı kışkırtarak beş bin insanımızın ölümüne sebep
olanlar, 12 Eylül Darbesini yaptılar. Daha sonra öğrendik ki, aynı silahtan
çıkan kurşunlar öğleden önce bir solcu genci, öğleden sonra ise sağcı bir
gencin ölümünde kullanıldığı mahkeme dosyalarına belge olarak girmiş ve
artık kanıtlanmıştır. Bir Mayıs katliamı da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
asılması da bu zihniyetin ürünüdür. Bu vesile ile Bir Mayıs şehitlerini ve
6 Mayıs’ta dar ağacına yürürken “Yaşasın halkların kardeşliği”. diyen Deniz
Gezmiş ve arkadaşlarını, işkencelerde katledilen başta İbrahim Kaypakkaya
olmak üzere, Mayıs Ayı’nın tüm devrim ve demokrasi şehitlerini saygı ile
anıyorum.
Bu yılki 1 Mayıs yürüyüşü
sırasında karşılaştığım bir olayı da anlatmak istiyorum.Yürüyüşe geçmeden
önce alanda bulunan pankartları ve arkasındaki kitleleri gözlemliyordum.
İsmini burada açıklamak istemediğim ve benim de üyesi olduğum bir Alevi
kuruluşunun pankartında şunlar yazılıydı. “Biz laikliğin ve cumhuriyetin
bekçileriyiz”. İçlerinden tanıdık. birkaç kişiden cesaret alarak,
pankartın arkasında duran kitleye şunu söyledim,. “var olan bir şeyin
bekçisi olunur, bu ülkede isimlerinin dışında cumhuriyet de laiklik de
yoktur. Neyin bekçiliğini yapıyorsunuz? Keşke olsaydı, ben de sizinle
birlikte bekçiliğini yapsaydım” Bu sözlerim üzerine, bazılarının yüzlerini
buruşturduğunu görünce daha fazla yakınlaşmak istemedim.
O dönemde “komünistler geliyor”
demogojisiyle beş bin gencimizi katleden sistem, şimdi de “Şeriat geliyor”,
“ülke bölünüyor” paranoyası ile halkları korkutarak, yine darbe yapmaya
zemin hazırladıkları anlaşılmaktadır. Yeşil mi - Siyah mı? Oyununu önümüze
koymuşlardır. Demokratik kürt dinamikleri ile diğer demokrasi güçleri
kesinlikle bu oyuna katılmamalıdırlar.
Bir kez daha görüldü ki, AB
görüşmelerini askıya alan AKP’nin demokrasi balonu artık patlamıştır.
Başbakan kendi halkına karşı kabadayı, emrindeki bürokrasiye karşı ise
,”Dut yemiş bülbül” gibidir. Devrimci ve demokratların bu iki (siyah-yeşil)
çarkın dişlileri arasına sıkışmadan, en az zararla çıkarak, yeni bir
kurtuluş yolunu yaratmalıdırlar. Bundan sonra yapılacak şey,
Demokratik, laik, sosyal bir hukuk Cumhuriyetini inşa etmektir.
Yakında yapılacak olan seçimlerde başta demokratik kürt dinamikleri olmak
üzere, tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelerek, ortak tavır alması
şarttır. Bu sadece seçimden seçime değil, sürekli bir ortaklığa
dönüştürülmelidir. Eğer yüzde on seçim barajı kaldırılmazsa, birleşik oy
pusulasına rağmen yine de Kürtlerin
demokrasi güçleriyle birlikte bağımsız adaylarla seçime girmeleri daha
sağlıklı olur diye düşünüyorum.. 04.05.2007
Mustafa Elveren – Emekli
Öğretmen
elverenmustafa@hotmail.com
|