Din Üzerinden Siyaset Ve
Gürültü Kirliliği
Mustafa
Elveren – Em. Öğrt
Eğer oturduğunuz evin yakınında cami, okul ve askeri bir kurum varsa,
günlük yaşantınızı normal sürdüremezsiniz. Üçünün olması durumunda ise ,
çok önemli derecede psikolojik sorunlar yaşıyorsunuz demektir. Neden mi?
İşte sebepleri:
Eğer çalışıyorsanız, haftanın ilk günü olan Pazartesi sabahı saat 05.de
hoparlörden yüksek sesle bir ezan sesi kulağınızı tırmandırır, hemen
arkasından “yaylalar yaylalar” türküsünü söyleyen askerlerin bağırtısı
başlar. Tam kahvaltı yapacağınız sırada, okulun bahçesinde “rahat – hazır
ol” komutuyla birden irkiliyorsunuz. Müdür kendini ne kadar “vatansever”
olduğunu kanıtlamak için yüksek sese ayarlı hoparlöre mikrofondan “Türküm,
doğruyum,…” diye başlayan andı ve hemen arakasından da aynı yükseklikteki
sesle İstiklal Marşı’nı kayıttan çaldırmaya başlıyor. O sabah “dini bütün
ulusalcı - vatansever” birini evinize konuk ettiyseniz, hayatınız bir an
için işkenceye dönüyor. Çünkü, yasa gereğince “İstiklal Marşı” çaldığında ve
duyulduğu yere kadar herkesin hazır olda beklemesi zorunluluğu vardır.
Durum böyle olunca da, evinizdeki “dini bütün vatansever” konuğunuz
kahvaltıda ayağa kalkıp, hazır olda beklerse, size de şaka yoluyla “ya sev
ya terk et” derse, ne yapacaksınız? Değerli yazarlarımızdan Sayın Ahmet
Altan’ın dediği gibi “Sevmek zorunda değilim, terk de etmiyorum” biçiminde
ve aynı şaka yoluyla cevap vermekten başka çareniz kalmıyor.
Hafta sonu Pazar günü geç saatlere kadar uyumak istiyorsunuz. Ne gezer? O
sabah saat 10.00’da yakınınızdaki caminin minaresine yerleştirilmiş yüksek
sese ayarlı üç adet hoparlörden birden ilahilerin okunduğunu duyarsınız.
Okuduğu her ilahinin sonunda “Allah, vatanımızı ve ordumuzu korusun.
Dinsizler Cehennem’de cayır cayır yanacaktır” gibi kışkırtıcı sözleriyle de
sizi tahrik etmektedir. Oğlu askere gider mevlit okutur. Ev alır, dükkan
açar mevlit oktur. Ölmüş anası, babası, dedesi, hatta dedesinin babası
için mevlit okutur. Çok ilginçtir ki, bu mevlitleri hep Pazar gibi tatil
günlerinde yapıyordur. Neredeyse her ay mevlit törenini düzenleyen “dini
bütün vatansever” olan bir komşunuz varsa, Pazar günü tatilini size zehir
ettiği yetmezmiş gibi, sizden özür dileyeceği yerde, mevlite katılmadığınız
için dolaylı olarak dinsizliğinizin dışında bir de “din düşmanlığı ve vatan
hainliği”yle suçlandığınızı düşünün. Böyle bir durumda psikolojik sorunlar
yaşamamak mümkün müdür?
Bu mevlit işini biraz araştırmaya koyuldum. Şu sonuçları tespit ettim.
İnancı gereği için yapılan mevlitlerin dışında, bir de siyasi ve ideolojik
amaçlı örgütleme yapmak için de bazı kişi ve kuruluşların mevlitler
düzenlendiğini öğrendim. Hatta bazen de mevlit yerine “hadislerin
yorumlanması” adı altında sıkça toplantılar yapılmaktadır. Bu toplantılar,
kimi zaman bir cemaat adına, kimi zaman da kişiler tarafından yemekli olarak
yapılmaktadır. İşin en garip tarafı ise, AKP, Fazilet gibi partililerin
dışında, daha çok milliyetçi-ırkçı MHP, BBP’nin yanında, ulusalcı-solcu
olduğunu söyleyenlerin de yapmalarıdır. Ne yazık ki, sayıları yok denecek
kadar az olan asimile olmuş bazı Alevilerin de mevlit düzenlediklerine
tanık oldum. Bu tür etkinliklerin içinde İslamcı Kürtlerin çoğunlukta
olmasını da, dikkat çekici buldum. Sayın Mehdi Zana’nın “Kürtler islamı
seçmekle kaybettiler” sözlerini boşuna söylemediğini, her gün daha iyi
anlamaya çalışıyorum.
Amacım, dinleri ya da inançları aşağılamak değildir. Asıl amacım, kışla ile
cami kültürünün birbirlerini nasıl beslediklerini gözler önüne sermektir.
Üstad Çetin Altan’ın deyimiyle “kışla parfümlü siyaset ile cami parfümlü
siyaseti”ni halka dayatmaya çalışan zihniyeti deşifre etmektir. Türkiye’de
laikliğin olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Şimdi “Türkiye laiktir,
laik kalacaktır” sloganını atan “ulusalcı – vatansever” sahte solcuların
halkı nasıl kandırdıklarını ortaya çıkarmaya uğraşıyorum. 22 Temmuz’da
yapılacak Milletvekili ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde din ve inançları
siyasi amaçla kullananlara karşı uyanık olmak için çaba sarf ediyorum.
Şeriatın, bölücülüğün, komünistliğin, Aleviliğin Türkiye için günümüzde
henüz bir tehdit teşkil etmediğini, eğer bir tehdit söz konusu olursa,
halka cami ve kışla siyasetini dayatan bu sistemden dolayı olabileceğini,
ispatlamaya çalışıyorum. Tarafların kendi siyasi ve ekonomik
çıkarları gereği, sadece birbirlerini korkutmak için bu argümanları
kullandıklarını anlatmaya çalışıyorum. “Din elden gidiyor” diyen sahte
dinciler ile “laiklik ortadan kaldırılıyor” söyleyen sahte solcuları
deşifre etmeye çalışıyorum. 12 yaşındaki çocuklar katledilirken insan hakları ihlalleri karşısında kılını
bile kıpırdatmayan, ancak, il il dolaşıp “bayrak-vatan-cumhuriyet-laiklik”
kavramları kullanarak düzenlenen mitinglere katılan akrabalarımı ve
tanıdıklarımı öğrenmeye çalışıyorum. Amacımı anlatabildim mi? Acaba!
13.05.2007
Mustafa Elveren – Emekli
Öğretmen
elverenmustafa@hotmail.com
Mustafa Elveren'in Tüm Yazıları >>
|