Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

Din Üzerinden Siyaset Ve Gürültü Kirliliği

Mustafa Elveren – Em. Öğrt

Eğer oturduğunuz evin yakınında  cami, okul ve askeri bir kurum varsa, günlük yaşantınızı normal sürdüremezsiniz. Üçünün olması durumunda ise ,  çok önemli derecede  psikolojik sorunlar yaşıyorsunuz demektir. Neden mi? İşte sebepleri:

Eğer çalışıyorsanız, haftanın ilk günü olan Pazartesi  sabahı saat 05.de hoparlörden yüksek sesle bir ezan sesi kulağınızı tırmandırır, hemen arkasından “yaylalar yaylalar” türküsünü söyleyen askerlerin bağırtısı başlar. Tam kahvaltı yapacağınız sırada, okulun bahçesinde “rahat – hazır ol” komutuyla birden irkiliyorsunuz.  Müdür kendini ne kadar “vatansever” olduğunu kanıtlamak için  yüksek sese ayarlı hoparlöre  mikrofondan “Türküm, doğruyum,…” diye başlayan andı ve hemen arakasından da aynı yükseklikteki sesle İstiklal Marşı’nı kayıttan çaldırmaya başlıyor.  O sabah “dini bütün ulusalcı - vatansever” birini evinize konuk ettiyseniz, hayatınız  bir an için işkenceye dönüyor. Çünkü, yasa gereğince “İstiklal Marşı” çaldığında ve duyulduğu  yere kadar herkesin  hazır olda beklemesi zorunluluğu vardır. Durum böyle olunca da, evinizdeki “dini bütün vatansever” konuğunuz kahvaltıda ayağa kalkıp, hazır olda beklerse, size de  şaka yoluyla  “ya sev ya terk et” derse, ne yapacaksınız?  Değerli yazarlarımızdan Sayın Ahmet Altan’ın dediği gibi “Sevmek zorunda değilim, terk de etmiyorum”  biçiminde ve aynı şaka yoluyla  cevap vermekten başka çareniz kalmıyor.

Hafta sonu Pazar günü geç saatlere kadar uyumak istiyorsunuz. Ne gezer? O sabah saat 10.00’da yakınınızdaki caminin minaresine yerleştirilmiş yüksek sese ayarlı üç adet  hoparlörden birden ilahilerin okunduğunu duyarsınız. Okuduğu her ilahinin sonunda “Allah, vatanımızı ve ordumuzu korusun. Dinsizler Cehennem’de cayır cayır yanacaktır”  gibi kışkırtıcı sözleriyle de sizi tahrik etmektedir. Oğlu askere gider mevlit okutur. Ev alır, dükkan açar mevlit oktur. Ölmüş   anası, babası, dedesi, hatta dedesinin babası için mevlit okutur. Çok ilginçtir ki, bu mevlitleri hep Pazar gibi tatil günlerinde yapıyordur.  Neredeyse her ay mevlit  törenini düzenleyen “dini bütün vatansever” olan bir komşunuz varsa,  Pazar günü tatilini size zehir ettiği yetmezmiş gibi, sizden özür dileyeceği yerde, mevlite katılmadığınız için dolaylı olarak  dinsizliğinizin dışında bir de “din düşmanlığı ve vatan hainliği”yle suçlandığınızı düşünün. Böyle bir durumda psikolojik sorunlar yaşamamak mümkün müdür?  

Bu mevlit işini biraz araştırmaya koyuldum. Şu sonuçları tespit ettim. İnancı gereği için yapılan mevlitlerin dışında, bir de siyasi ve ideolojik amaçlı örgütleme yapmak için de bazı kişi ve kuruluşların mevlitler düzenlendiğini öğrendim. Hatta bazen de mevlit yerine “hadislerin yorumlanması” adı altında sıkça toplantılar yapılmaktadır. Bu toplantılar, kimi zaman bir cemaat adına, kimi zaman da kişiler tarafından yemekli olarak yapılmaktadır. İşin en garip tarafı ise, AKP, Fazilet gibi partililerin dışında, daha çok milliyetçi-ırkçı  MHP, BBP’nin yanında, ulusalcı-solcu olduğunu söyleyenlerin de yapmalarıdır. Ne yazık ki, sayıları yok denecek kadar az olan asimile olmuş bazı Alevilerin de mevlit düzenlediklerine  tanık oldum. Bu tür etkinliklerin  içinde İslamcı Kürtlerin çoğunlukta olmasını da, dikkat çekici buldum. Sayın Mehdi Zana’nın “Kürtler islamı seçmekle kaybettiler” sözlerini boşuna söylemediğini, her gün  daha iyi anlamaya çalışıyorum.

Amacım, dinleri ya da inançları aşağılamak değildir. Asıl amacım, kışla ile cami kültürünün birbirlerini nasıl beslediklerini gözler önüne sermektir. Üstad Çetin Altan’ın deyimiyle “kışla parfümlü siyaset ile cami parfümlü siyaseti”ni halka dayatmaya çalışan zihniyeti deşifre etmektir. Türkiye’de laikliğin  olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Şimdi “Türkiye laiktir, laik kalacaktır” sloganını atan “ulusalcı – vatansever” sahte solcuların halkı nasıl kandırdıklarını ortaya çıkarmaya uğraşıyorum.  22 Temmuz’da yapılacak Milletvekili ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde din ve inançları siyasi amaçla kullananlara karşı uyanık olmak için çaba sarf ediyorum. Şeriatın, bölücülüğün, komünistliğin, Aleviliğin Türkiye için günümüzde henüz bir  tehdit teşkil etmediğini, eğer bir tehdit söz konusu olursa, halka cami ve kışla siyasetini dayatan bu sistemden dolayı olabileceğini,  ispatlamaya çalışıyorum.  Tarafların kendi siyasi ve ekonomik çıkarları gereği, sadece birbirlerini korkutmak için bu argümanları kullandıklarını anlatmaya çalışıyorum. “Din elden gidiyor” diyen sahte dinciler ile  “laiklik ortadan kaldırılıyor” söyleyen sahte solcuları deşifre etmeye çalışıyorum. 12 yaşındaki çocuklar katledilirken insan hakları ihlalleri karşısında  kılını bile kıpırdatmayan, ancak, il il dolaşıp “bayrak-vatan-cumhuriyet-laiklik” kavramları kullanarak düzenlenen  mitinglere katılan  akrabalarımı ve tanıdıklarımı öğrenmeye çalışıyorum. Amacımı anlatabildim mi? Acaba!   13.05.2007 

Mustafa Elveren – Emekli Öğretmen

elverenmustafa@hotmail.com

Mustafa Elveren'in Tüm Yazıları >>

 

 

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu