10. YILINDA SİVAS KATLİAMI
DEĞERLENDİRMESİ
Mustafa Elveren – Em. Öğrt
(2
Temmuz 2003 günü saat 14.00 da Antalya FM Radyosunda yapılan canlı yayın
program-Konuk: MUSTAFA ELVEREN)
Sizce bu
olay bir tahrik mi, yoksa tertip mi? Olayı biraz açabilir misiniz?
(Sunucu sorusu)
(Tüm
Antalya FM Radyosu dinleyicilerini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum)
Bu saldırının planlı bir hazırlık süreci
sonrası başlatıldığı olaylardan sonra ortaya çıkmıştır. Irkçı-şeriatçı örgütler,
Malatya, Kahramanmaraş, Elazığ, Çorum, Tokat, Kayseri gibi çevre illerdeki
deneyimli militanlarını Sivas’a taşımışlar ve militanlar, Belediye’nin ve dini
vakıfların yurtlarında konuk edilmişlerdir. Bu hazırlıklara ek olarak Sivas
halkının dini duygularını tahrik amacıyla bildiri dağıtılmış ve camilerde dar
kadrolu toplantılar yapılmıştır. Saldırı ve katliamdan iki gün önce bildiriler
dağıtmışlardır.
Sivas’ta eli sopalı,
taşlı, zincirli onbini aşkın saldırgan, insan avındaydı. Korkunç durum,
Başbakana, İçişleri Bakanı’na defalarca bildirildiği halde herhangi bir yardım
gelmedi ve önlem alınmadı. 35 insan yakılarak feci şekilde katledildi. Böyle bir
ortamda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya
getirmeyiniz” diyor, ilgilileri uyarıyordu. Cumhurbaşkanının “halk”tan
kastettiği oteli kuşatan saldırgan kalabalıktı. Gerçi Süleyman Demirel, politik
yaşama kazandırdığı, “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” şeklindeki
veciz sözü ile tarafını çoktan açıklamıştı.
Başbakan Tansu Çiller
ise, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir”
diyebiliyordu.Yani otel dışındaki halkımız dediği eli taşlı, sopalı,zincirli
saldırganlardır.
Ülkenin iç
asayişinden sorumlu bir yetkilisi, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, otele
yapılan saldırıyı, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle
halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” şeklinde yorumlayarak saldırganları
mazur göstermiştir
Yine dönemin iktidar ortağı
SHP şimdiki devamı olan CHP de çaresizlik ve acz içinde kalındığı söylemiş,
ancak bu kadar korkunç bir olayın ardından büyük bir pişkinlikle iktidar
ortaklığına devam etmiştir.
Olayın tertipçileri
faşist-gerici odaklar ile katliamda kusuru bulunan sorumlular ortaya
çıkarılmadı. Olay bir tahrik değil, tamamen bir tertip olduğu anlaşılmaktadır.
Peki neden
Sivas ve Pir Sultan Abdal şenlikleri?(Sunucu
sorusu)
Çünkü 16.
yüzyılda Pir Sultan Abdal, egemen güçlerin sömürü düzenine karşı emekten yana
tavrını koydu.
Sivas ne
bir ilk idi ne de son olacak. Tarihimiz bunun örnekleri ile doludur. Eğer Alevi
toplumu olarak takvimimizde ikinci bir Sivas olayı yaşamak istemiyorsak, o
zaman;
Gün,
geçmişte Pir Sultan Abdal’ın ve de emekten yana olan tüm değerli şahsiyetlerin
yapmış olduğu gibi, emekten yana tavır koymak günüdür.
Gün,
“Gelin canlar bir olalım, diri olalım” şiarını hayata geçirme günüdür.
Bu
bağlamda tüm canlara saygı ve sevgiler sunarım.
Bir daha
Sivas katliamları ve benzeri olayların yaşanmaması için nasıl bir yol izlemeyi
düşünüyorsunuz? (Sunucu
sorusu)
Örgütlenirsek eğer, savaşın
değil barışın, ölümün değil yaşamın esas olduğu anlaşılır. Yaşam hakkı anlam
bulur. Düşünce özgürlüğü özgürleşir, kimse söylediği sözden, yazdığı yazıdan,
yaptığı notadan, konuştuğu dilden dolayı suçlanamaz.Cezaevlerinde tecrit ve ölüm
oruçlarında ne kimse hunharca öldürülür, ne de ölüme terk edilir. Yani tek
çözüm yolu, başta alevi-bektaşi örgütlemeleri olmak üzere emekten,özgürlükten,
barıştan ve demokrasiden yana olan tüm örgüt ve kuruluşların birlikte mücadele
vermeleri gerekir, diye düşünüyorum.
Özellikle
alevi sanatçıların ve düşünürlerin yakılarak katledilmesinin nedeni sizce ne
olabilir? (Sunucu sorusu)
“Bir halkın
türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdürler...”
Olay; bilim, sanat,
kültür ve fikir dünyasının katledilmesidir. Sivas bilimin katledilmesidir
. 2 Temmuz kara bir
gün olarak kalacaktır...
Düşünün ki bir ülkenin
aydınları ellerinde sazları, dillerinde türküleri ve kalemlerinden başka bir
silahları olmayanlar barbarca katlediliyor. Sistemin tüm yetkili kurumları ve o
günün iktidar sahipleri adeta alkış çalar gibi saatlerce hiçbir önlem almadan
seyirci kalıp katliama ortak olmuşlardır.
Tarihten bu güne
katliamlarla, sürgünlerle, yasaklarla yok edilemeyen Alevilik, sistemin adeta
korkulu bir rüyası olmuştur. Özellikle 12 Eylül cuntasıyla başlayan
gericileştirme politikası kurumlaştırılarak devlet politikası haline gelmiştir.
Bu politikaların boşa çıkarılması için Cumhuriyetimizin demokratikleşmesi
gerekir. Bu da birlikte mücadele ederek gerçekleşebilir, diye düşünüyorum.
Artık bu
düşmanlıklar olmasın istiyoruz. Alevisi-sünnüsüyle, kürdü-türküyle düşmanca
değil, kardeşçe birlikte yaşasın istiyoruz. Bu konuda görüşlerinizi almak
istiyorum.(Telefonla
katılan emekli öğretmen olduğunu söyleyen bir dinleyicinin sorusu)
Tabiki birlikte yaşamak
istiyoruz. Zaten birlikte yaşamaktan başka da çaremiz yoktur. Ancak, tüm
halkların eşit temelde ve Anayasal güvence altına alınmış, temel hak ve
özgürlüklerini yani dil,inanç,düşünce ve ifade özgürlüğü gibi kültürel hakların
kullanılması , kısaca Demokratik bir cumhuriyetin oluşturulması ile mümkündür.
Ne yazıkki ülkemizde bu henüz gerçekleşemedi. Hep bölünme,yıkılma korkusu halka
yaşatıldı. Yani Kürtleri ve alevileri bölücü, dincileri şeriatçı, sosyalist ve
koministleri yıkıcı, ülkenin aydın ve sanatçılarına da hep kuşkuyla bakan bir
zihniyet iktidara hakim olmuştur. Ben kendi kendime bazen düşünüyorum ve
sorgoluyorum. Ya bu ülkede Kürtleri at, şeriatçıları at, Alevileri at, solcu ve
koministleri at,Türkler de irkçıdır diye atarsan geriye vatandaş kalmıyor.
Artık bu çağdışı karanlık zihniyetten kurtulmamız gerekir. Artık bu ülkede
alevi-sünnü inandığı gibi yaşamalı, kürt-türk kültürleriyle özgürce
yaşamalıdırlar. Yani türk’ün nasıl bir dili varsa kürdün de bir dili vardır.
Bunlar kuş dili konuşmuyorlar ki. Bir dilin yaşaması da onu geliştirmekle olur.
Bu da TV.DİR,Radyodur, gazetedir yani kısacası kendini görsel ve yazılı olarak
geliştirip ifade etmesi demektir. Alevilerin inancı gereği cemevi, kendilerine
özgü ibadetlerini yapmaları gerekir. Çağdaş demokratik ülkelerde bu tür yasaklar
olamaz. Bu konuda yani Avrupa Birliği yönüne doğru zorlamayla da olsa adımların
atıldığını hep birlikte izliyoruz. Temennim odur ki, başarırız. Başarmalıyız da.
Son
değerlendirmenizi alabilir miyim?
(Sunucu
sorusu)
Biraz öncede ifade etmeye
çalıştığım gibi; gün, birlikte mücadele günüdür. Gün tüm demokratik sivil toplum
örgütlerinin bir araya gelmesi günüdür.
Soruna salt alevi-sünni
açıdan bakmak doğru olmaz. Emekten,barıştan,özgürlüklerden yana olan her kesin
bu demokrasi mücadelesine katılması gerekir.
Bu duygu ve düşüncelerle
tüm Antalya FM dinleyicilerini ve katılımcı arkadaşlarımı bir kez daha
selamlıyorum. Bu programı hazırlayan radyo emekçilerine de teşekkürlerimi
sunarım. Sağolun, varolun.2 Temmuz
2003 Mustafa Elveren