Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu

 

 

Sivas Şehitleri

 

 

1 Ocak 2007 Tarihinden İtibaren HİT

KERBELA DİRENİŞİ, ALEVİLİK VE DEMOKRASİ

Mustafa Elveren – Em. Öğrt

İslam’ın Dördüncü Halifesi Ali’nin Oğlu,  İslam Peygamberi’nin torunu  Hüseyin,  arkadaşlarıyla birlikte, Kerbela’da 1326 yıl önce,  Emevi  Devleti’nin zulmüne karşı kahramanca gösterdikleri direnişte, şehit  düştüler. Bu olay  günümüze kadar, başta resmi tarih olmak üzere, birçok islami yazarlar tarafından, “Müslümanlar arasında yapılmış bir ihtilaf” şeklinde gösterilerek,  hep dini yönden ele alarak, yazdılar. Halbuki, işin esas yanı olan direnişçiliği ve başkaldırıyı,  daima gizlemeye çalışmışlardır..

Kerbela direnişi salt dinsel bir olay değildir. O tarihlerde, Yezid’in  oğlu Maviye, Emevi Saltanatını, mey sofralarını kurarak, hem de İslam adına kadehler kaldırarak,  keyif çatarak,sürdürmüştür. Yazar Cemşit Bender’e göre, islamiyetten çok önce var olan ve tekke kültüründen gelen,   İslamcı Emevi zulmü sonucunda, Kerbela Direnişçilerinin taraftarlarıyla bütünleşen aleviler, her dönem, baskıcı devlet düzenlerine, zorbacı çetelere, işbirlikçilere, zalime ve sömürüye karşı, hep mücadele etmişlerdir. Kerbela Direnişinin; islami yönü olmakla beraber, özünde sosyal, ekonomik ve işin siyasi boyutu, daha çok  önem arz etmektedir. Bu direniş, aynı zamanda bir özgürlük ve demokrasi mücadelesidir,

Anadolu Aleviliğinin kendine has özellikleri vardır. Sırtlarını kırbaçlayan Şiilerle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu Alevileri, Kerbela Direnişçileri için sadece yas tutar.  Bundan dolayı, orucu da. (sahura kalkmamak, su içmemek vs.) farklıdır. “eline,beline,diline hakim”, “her ne ararsan insanda ara” felsefesi ile ibadet eder. Yeryüzünde yaşayan insanların çoğu, sevdiği birini kaybederse, doğası gereğince, üzülür ve yas tutar. Yani inancın temelinde, insan ve insanlık vardır.

Anadolu Aleviliğinin diğer önemli bir özelliği de şudur; bir çok dinin ve kültürün, insanlığı esas alan  bölümlerini almış ve bunları yoğurarak, ayrı bir inanç, bana göre ise, farklı bir din meydana getirmişlerdir.. Biraz incelendiğinde, islamla hemen hemen hiç bağdaşmıyor. Cami değil cem evi, namaz değil semah,  oruç değil yas, zekat değil hakça bölüşüm, şeriat düzeni değil laikçi demokrasi düzeni,  Hac’da aramaz insanda arar.  Şimdi böyle bir inancı götürüp İslam’ın içine monte etmek, akla sığar mı?

AABF Dedeler Kurulu Üyesi Sayın Hasan Kılavuz diyor ki  “İslam dininin kurucuları Hz.Muhammet ve Hz.Ali ve onun soyundan 12 imamlar, Alevilerin zikir ibadetinde mihenk taşları gibidir. İslam dinini kabul edenlerin gördükleri zulüm ortak kaderimiz olduğu için inanç ve ibadetimize isimlerini koymuşuz. Muhammet ve Ali’nin İslam için koydukları şart ve kurallarının hiç birini inancımıza koymamışız.”  Bu tespitte, Anadolu Aleviliğinin islamiyetten önce var olduğu anlaşılıyor.

Profesör İlhan Başgöz’ün  Ali kültü ile ilgili  belirlemesi de şöyle,.  “Aslında İslam tarihinde geçen Halife Ali ile Alevilerin inandıkları, taptıkları Ali arasında büyük bir fark vardır. Halife Ali softa bir yaşam sürdü. Kadınlı erkekli semah tutmaz, ibadet yapmazdı. İçki içmezdi. Saza hoş bakmazdı. Oysa Aleviliğin yarattığı Ali kültü bunun tam zıddıdır.” Bu tespit ile de Aleviliğin  islamla ilgisinin olmadığını, söylemek mümkündür.

Sayın İsmail Beşikçi’nin yaptığı  tespit de çok dikkat çekicidir. “….Müslümanlığın hiçbir kuralını yerine getirmeyen, Müslümanlığı yaşamayan Aleviler neden “Esas Müslüman biziz” deyip duruyorlar? Alevi yazarların, Alevilik konusunda araştırmalar, incelemeler yapan kişilerin bu olgular üzerinde düşünmelerinde yarar vardır….”  Gerçekten de, bazı alevi kurumları, resmi ideolojiye yaranmak, ondan pay kapmak, kimileri de siyasi rant sağlamak, gibi çıkar uğruna, “esas Müslüman biziz,” deyip duruyorlar. Bunu anlamak için, internette  bir kısım  alevi siteleri incelendiğinde, hemen anlaşılıyor.

Hem direnişçi ve hem de bilimsel bir kültüre sahip olan Anadolu Aleviliği ve onun bazı krumları, bir ikilem içinde olduğunu da söylemeliyim. Örneğin; Bir televizyon kanalında Aleviliği aşağılayan sunucu Ümit Güner’e karşı haklı tepkelerini koyarlarken,  zamanın Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncay Kılıç’ın Avrupa’da yaptığı bir konuşmada “Cem evleri bölücülüktür, bu yapanlar bölücüdürler” açıklamasına karşı, bir-iki kınama demeci ile geçiştirmişlerdir.

İslamcı Yazar olarak nitelenen Sayın Mehmet Metiner’in şu yorumunu demokrasi açısından alıntı yaparsam, sanırım yukarıda açıkladığım anafikre ters düşmez. “Aleviliğin dışlandığı her yerde Alevi, Solcuların baskılandığı her yerde solcu, Kürtlüğün inkar edildiği her yerde Kürt, İslamcıların mağdur edildiği her yerde de İslamcıyım…”  Çünkü tüm farklılıklarımıza rağmen, barış içinde yaşamak zorundayız. Tarihte barışa önem verilseydi, bu kadar zulüm, kan ve göz yaşı olmazdı.

Gazeteci-Yazar Sayın Şükrü Yıldızı’n bir belirlemesiyle konuyu bağlamak istiyorum. “Sünnilerin Hz Ali'si Sünnilere, Alevilerin de Ali'si Alevilere”   Demokrasi ve özgürlük direnişçilerine selam olsun.

MUSTAFA ELVEREN - Emekli Öğretmen

 

Mustafa Elveren'in Tüm Yazılarını okumak için tıklayınnız >>

  Müzik-Video

Konuk Defteri

İletişim Formu