KERBELA DİRENİŞİ, ALEVİLİK VE DEMOKRASİ
Mustafa Elveren – Em. Öğrt
İslam’ın Dördüncü Halifesi Ali’nin Oğlu, İslam
Peygamberi’nin torunu Hüseyin, arkadaşlarıyla birlikte, Kerbela’da 1326 yıl
önce, Emevi Devleti’nin zulmüne karşı kahramanca gösterdikleri direnişte,
şehit düştüler. Bu olay günümüze kadar, başta resmi tarih olmak üzere, birçok
islami yazarlar tarafından, “Müslümanlar arasında yapılmış bir ihtilaf” şeklinde
gösterilerek, hep dini yönden ele alarak, yazdılar. Halbuki, işin esas yanı
olan direnişçiliği ve başkaldırıyı, daima gizlemeye çalışmışlardır..
Kerbela direnişi salt dinsel bir olay değildir. O
tarihlerde, Yezid’in oğlu Maviye, Emevi Saltanatını, mey sofralarını kurarak,
hem de İslam adına kadehler kaldırarak, keyif çatarak,sürdürmüştür. Yazar
Cemşit Bender’e göre, islamiyetten çok önce var olan ve tekke kültüründen
gelen, İslamcı Emevi zulmü sonucunda, Kerbela Direnişçilerinin taraftarlarıyla
bütünleşen aleviler, her dönem, baskıcı devlet düzenlerine, zorbacı çetelere,
işbirlikçilere, zalime ve sömürüye karşı, hep mücadele etmişlerdir. Kerbela
Direnişinin; islami yönü olmakla beraber, özünde sosyal, ekonomik ve işin siyasi
boyutu, daha çok önem arz etmektedir. Bu direniş, aynı zamanda bir özgürlük ve
demokrasi mücadelesidir,
Anadolu Aleviliğinin kendine has özellikleri vardır.
Sırtlarını kırbaçlayan Şiilerle hiçbir benzerliği yoktur. Anadolu Alevileri,
Kerbela Direnişçileri için sadece yas tutar. Bundan dolayı, orucu da. (sahura
kalkmamak, su içmemek vs.) farklıdır. “eline,beline,diline hakim”, “her ne
ararsan insanda ara” felsefesi ile ibadet eder. Yeryüzünde yaşayan insanların
çoğu, sevdiği birini kaybederse, doğası gereğince, üzülür ve yas tutar. Yani
inancın temelinde, insan ve insanlık vardır.
Anadolu Aleviliğinin diğer önemli bir özelliği de şudur;
bir çok dinin ve kültürün, insanlığı esas alan bölümlerini almış ve bunları
yoğurarak, ayrı bir inanç, bana göre ise, farklı bir din meydana
getirmişlerdir.. Biraz incelendiğinde, islamla hemen hemen hiç bağdaşmıyor. Cami
değil cem evi, namaz değil semah, oruç değil yas, zekat değil hakça bölüşüm,
şeriat düzeni değil laikçi demokrasi düzeni, Hac’da aramaz insanda arar. Şimdi
böyle bir inancı götürüp İslam’ın içine monte etmek, akla sığar mı?
AABF Dedeler Kurulu Üyesi Sayın Hasan Kılavuz diyor ki
“İslam dininin kurucuları Hz.Muhammet ve Hz.Ali ve onun soyundan 12 imamlar,
Alevilerin zikir ibadetinde mihenk taşları gibidir. İslam dinini kabul edenlerin
gördükleri zulüm ortak kaderimiz olduğu için inanç ve ibadetimize isimlerini
koymuşuz. Muhammet ve Ali’nin İslam için koydukları şart ve kurallarının hiç
birini inancımıza koymamışız.” Bu tespitte, Anadolu Aleviliğinin islamiyetten
önce var olduğu anlaşılıyor.
Profesör İlhan Başgöz’ün Ali kültü
ile ilgili belirlemesi de şöyle,. “Aslında İslam tarihinde geçen Halife Ali
ile Alevilerin inandıkları, taptıkları Ali arasında büyük bir fark vardır.
Halife Ali softa bir yaşam sürdü. Kadınlı erkekli semah tutmaz, ibadet yapmazdı.
İçki içmezdi. Saza hoş bakmazdı. Oysa Aleviliğin yarattığı Ali kültü bunun tam
zıddıdır.” Bu tespit ile de Aleviliğin islamla ilgisinin olmadığını, söylemek
mümkündür.
Sayın İsmail Beşikçi’nin yaptığı tespit de çok dikkat
çekicidir. “….Müslümanlığın hiçbir kuralını
yerine getirmeyen, Müslümanlığı yaşamayan Aleviler neden “Esas Müslüman biziz”
deyip duruyorlar? Alevi yazarların, Alevilik konusunda araştırmalar, incelemeler
yapan kişilerin bu olgular üzerinde düşünmelerinde yarar vardır….” Gerçekten
de, bazı alevi kurumları, resmi ideolojiye yaranmak, ondan pay kapmak, kimileri
de siyasi rant sağlamak, gibi çıkar uğruna, “esas Müslüman biziz,” deyip
duruyorlar. Bunu anlamak için, internette bir kısım alevi siteleri
incelendiğinde, hemen anlaşılıyor.
Hem direnişçi ve hem de bilimsel bir kültüre sahip
olan Anadolu Aleviliği ve onun bazı krumları, bir ikilem içinde olduğunu da
söylemeliyim. Örneğin; Bir televizyon kanalında Aleviliği aşağılayan sunucu Ümit
Güner’e karşı haklı tepkelerini koyarlarken, zamanın Milli Güvenlik Kurulu
Genel Sekreteri Orgeneral Tuncay Kılıç’ın Avrupa’da yaptığı bir konuşmada “Cem
evleri bölücülüktür, bu yapanlar bölücüdürler” açıklamasına karşı, bir-iki
kınama demeci ile geçiştirmişlerdir.
İslamcı Yazar olarak nitelenen Sayın Mehmet
Metiner’in şu yorumunu demokrasi açısından alıntı yaparsam, sanırım yukarıda
açıkladığım anafikre ters düşmez. “Aleviliğin dışlandığı her yerde Alevi,
Solcuların baskılandığı her yerde solcu, Kürtlüğün inkar edildiği her yerde
Kürt, İslamcıların mağdur edildiği her yerde de İslamcıyım…” Çünkü tüm
farklılıklarımıza rağmen, barış içinde yaşamak zorundayız. Tarihte barışa önem
verilseydi, bu kadar zulüm, kan ve göz yaşı olmazdı.
Gazeteci-Yazar Sayın Şükrü Yıldızı’n bir
belirlemesiyle konuyu bağlamak istiyorum. “Sünnilerin Hz Ali'si
Sünnilere, Alevilerin de Ali'si Alevilere” Demokrasi ve özgürlük
direnişçilerine selam olsun.
MUSTAFA ELVEREN - Emekli Öğretmen